PlayStation’ın etkinliklerinde gözüken Stray, herhalde bir çoğumuzu heyecanlandırmıştır. Cyberpunk temasında kaybolmuş bir sokak kedisini oynama fikri özgün gelmişti. Lakin çıkışına günler kala benim heyecanım düştü. Ne olacak ki 5-6 saatlik yürüme simülasyonu temelinin üstüne ufak tefek hikaye kırıntılarını ve basit bulmacaları ekleyecekler. Kedinin de sevimliliğiyle bizi kandırmaya çalışacaklar dedim. Hatta oyuna girer girmez teker teker her kedinin yanına gidip tuşa basıp animasyon izletince olumsuz ön yargım daha da arttı. Quick Time Event (QTE) de değil, başka bir şey de değil, bunu yapınca bana ekstra can gibi özellik de gelmiyor. Sadece vakit kaybediyordum, animasyonlar tetikliyordum. Ama birkaç dakika geçtikten sonra durum çok değişti. Oyun özellikle en başında ana karakteri benimsemeniz için uğraşıyor, oyunun içine dalmanızı ve akışa kaptırmanızı istiyor, her oyun gibi. Ama burada farklı olan şey, sizi kedi olduğunuza ikna etmek.

Olumsuz düşüncelerle oyuna başlasam da 15 dakikanın ardından fark ettim ki kendimi akışa gayet kaptırmışım. Tüm olumsuz önyargılarımı yok etmiş. Ama bu herkeste böyle olacak diye bir şey yok, çünkü yarım saat oynayıp çok sıkılıp kapatanları da gördüm. Kilit nokta oyunun size hitap edip sizi kendisine bağladı mı yoksa bağlamadı mı? Klasik Inside ve Limbo gibi bağımsız (indie) oyunları seviyorsanız bence bu oyun da size göre. Ama daha çok Dead Cells tarzı Rogue-like bağımsız oyunları seviyorsanız bu oyun size biraz yavaş gelebilir. Çünkü Stray, yoğun tempolu bir aksiyon oyunu değil.

Eğlenceli bulmacalar
Stray, şaşırtıcı derecede zekice ve sade bulmacalara sahip. Bir kedi ne yapar, kedi olsam şu an bu odada neyi deviririm, neye zarar veririm diye çok kafa patlatmışlar. Bulmacalar büyük bir özenle hazırlanmış. Çöp konteynırını oradan oraya dümdüz taşımaktan ziyade varilin içine gir, içinde yürü gibi tatlı şeyler düşünmüşler. (Bu varilin içinde hareket etmeyi başka oyundan daha hatırlar gibi oldum da aklıma gelmedi.) Kedi temasına kesinlikle yakışmış. Genel olarak bulmacaların sırrını çözmek için her köşeye bakmak eğlenceliydi. Bulmacalar dışında oyunda genel bir zorluk (challenge) azlığı var gibiydi. Bazen bir tık daha mücadele edebileceğimiz sekanslar katılabilir gibi hissettim. Oyun, size bulmacalar dışında hiç meydan okumuyor. Oyunun daha genel kitleye hitap etmesini istediklerini ve yüksek stres yaratan bir oyun olmasını istemediklerini biliyorum da oyuncunun birçok noktada hata yapmasını neredeyse imkansız hale getirmişler. Belki en azından kovalamacalarda bir challenge katılabilirmiş, ellerini biraz korkak alıştırmışlar.

Oyun genel olarak zıplama üstüne kurulu, ama aklınıza beceri gerektiren bir parkur gelmesin. Bu daha çok Uncharted oyunlarındaki gibi, tuşa tekrar tekrar basıyorsunuz ve yön belirtiyorsunuz. Ekrana bakmasanız bile kendi kendine çıkıyor kedi. Şimdi bu tercihin sinematik hissettirdiğini sonuna kadar düşünüyorum ama oynanıştaki kontrol hissini de bir o kadar öldürüyor. İnsanların neden sıkıldığını o yüzden anlayabiliyorum. Bu arada hemen hemen her şeye tırmanıp üstünde yürüyebilmek kedi olmanın hissini çok kuvvetlendiriyor, ben de oyunu oynarken kediler nasıl hissediyor diyerek düz yollar yerine hep oraya buraya zıplayıp kenardan gitmeye çalıştım.

Etkileyici görsel dil ve tatlı bir hikaye
Oyunun hikayesi ve görsel dili oyuncuyu güzel bir şekilde sarmalıyor. Oynanış kanadında bulmacalar oyunu taşıdı, anlam tarafında da hikaye ve görsel oyunu sırtladı. Çok tatlı düşünülmüş güzel karakterlerin yanında merak hissini tetikleyen güzel bir hikaye örgüsü var. Yalnız ve kaybolmuş bir sokak kedisiyiz. Dış dünyaya çıkmaya çalışıyoruz ve herkes dış dünyaya giden yolun tehlikeli olduğunu söyledikçe burada neler olmuş diye düşünüp duruyorsunuz. B-12 adında tatlı bir yol arkadaşı ediniyoruz. Etrafta hiçbir canlı yok, tek canlı sizsiniz ve robotlar da kedi görünce korkup kaçıyor. Canavar gibi görüyorlar sizi.

Stray’i yapanlar insan yerine neden robotu seçti?
Sadece hikaye tercihi olduğunu sanmıyorum. Bence Stray’in yapım hikayesi, Pixar’ın başına gelenlerle aynı. İnsan hareketinin animasyonu, yüz mimik animasyonu ve dokusunu yapmak; yapay bir şey yapmaktan daha zor. Daha maliyetli, daha çok zaman istiyor. Robotların gerçekçi bir yüze sahip olmasına gerek yok, dudaklarının ses ile senkronize olmasına gerek yok, dokularının gerçek ten gibi hissettirmesine gerek yok. Pixar, imkansızlıklar yüzünden Toy Story‘i (Oyuncak Hikayesi) yaptı. İlk uzun metrajlı filmlerinin seçiminde teknolojik yetersizler onları yönlendirdi. Elimde resmi bir açıklama yok, ama Stray’in tercihleri bana Pixar’ın başına gelenleri hatırlatıyor.

Sanat tasarımındaki tercihlerden, renk seçimine, duman ve sis efektine her şey çok güzel olmuş. Oyunun grafiklerini katman katman yukarı çıkarmış. Sadece doku kalitesi olarak değil, çevre tasarımı olarak da çok etkileyici. Etraftaki her bir nesnenin yerleşimini incelediğim anlar oldu. Evlerin içi ve sokaklar inanılmaz bir doğallıkta. Dar sokaklarda sıkış tepiş eşyaların dizilmesi atmosfere güzel bir genel bütünlük katıyor. Ne yazık ki bu muazzam grafiğin sıkıntılı bir optimizasyonu var.

Oyunda ani fps düşüşleri sık yaşadım. PlayStation’da daha stabil çalıştığını söylediler, ben PC’de oynadım. Üstüne bazı yerlerde bir takım buglarla karşılaştım. Oyunun ilerleyişini bozan buglar bile oldu, oyun kaydımı geri alıp düzelttim. Bence oyunun en az 1-2 aya daha ihtiyacı varmış. Hem optimizasyonu geliştirirlerdi, hem de kalan bugları çözerlerdi, daha pürüzsüz bir deneyim yaratabilirlerdi. Ama herhalde Sonbahar aylarındaki oyun bombardımanından uzakta, oyunların kurak olduğu aylarda çıkartalım, kafamız rahat olsun dediler. O da stratejik olarak doğru tabii. Oyunun başka bir önemli sıkıntısı var: kamera kontrolleri.
Böyle oyunların en klasik sıkıntısı genelde kamera kontrolleri oluyor. Kedi olduğumuzdan sürekli aşağıdan bakıyoruz, kedimizi de üçüncü şahıs kamerasından gördüğümüzden kamera bazen sığacak yer bulamıyor.

Kovalamaca sekanslarını gayet sevdim. A Plague Tale: Innocence’da da vardı bu tarz sekanslar. Kamera azcık uzaklaşıyor ve etraftan sürüyle fareler/insanlar koşup bizi yakalamaya çalışıyordu. Bunda da benzer tatlı bir gerilim yaratmışlar, o kadar sevdim ki biraz daha zor olmasını istedim. Müziklere de değinmeden olmaz, atmosferini güçlendiren ve temasına uygun çok hoş müzikleri var.

Stray nasıl bu kadar gündeme geldi?
PlayStation pazarlamasıyla bağımsız bir oyunun yükselişini gördük. Birçok bağımsız stüdyo, PlayStation ile çalışmak isteyecektir. PlayStation’ın sosyal medya hesaplarından Stray’i paylaşmasını anlarım da Sony‘nin bile kendi ana hesapların paylaşmasına şaşırdım. Kendi stüdyolarının yaptığı oyun bile değil. Yani gerçekten her yerden duyurdular oyunu. Üstüne PlayStation Plus Extra ve Deluxe kütüphanesine eklenmesi de oyunun popülerliğini artırdı. Pazarlama desteklerinin dışında Stray gerçekten özel bir oyun. Basmakalıp bağımsız oyunlardan değil. Çok minik detaylarla farkını hissettiriyor. Ekrana yaklaşan objenin hafif saydamlaşması, Half Life’daki gibi böcek tasarımlarına benzeyen yaratıklara göz eklemeleri, üstüne duvara kocaman gözler ekleyip sizi izlemelerini sağlamaları. Bunlar hem oyuncu deneyimi konusunda hem de oyuncu psikolojisi konusunda araştırma yaptıklarını gösteriyor. Yüzünü, mimiğini görmediğimiz gözler insanlarda çok stres yaratır. Çünkü bakma niyetini bilemeyiz, ne düşündüğünü bilmeden o izlenme hissi insanı rahatsız eder. Oyunu yapanlar bu rahatsızlığın farkında. Bunlar dışında farklı bir temayı işlemeleri, tatlı bulmacaların ve üst seviye görsel dilinin de oyunun özgünlüğünü tabii ki artırıyor.

Herkes mutlaka oynamalı diyebileceğim bir oyun değil. Ben çok sevdim, oynarken büyük bir keyif aldım. Ama aşırı özel bir deneyim, yenilikçi bir oynanış, bağımsız oyunlara yeni bir soluk katma olayı yok. Bu tarz oyunlar seviyorsanız kaçırmayın derim, ancak sevmiyorsanız da mutlaka deneyin diyeceğim bir şey değil. Bu arada Türkçe dil desteği de var. Güzel bir çeviri olmuş.
Stray görmekten bunalanları anlıyorum, fakat insanların oyunu abarttığını da düşünmüyorum. Farklı ve sevimli bir şeyin ilgi çekmesi çok normal, herkes paylaşıyor o yüzden. Kedinin animasyonları da detaylı ve çok doğal olmuş, o yüzden evcil hayvanlar bile oyunu görünce garip tepkiler verebiliyor.

Şimdi daha çok kedili köpekli oyun mu göreceğiz?
Evet, muhtemelen birçok örneğini göreceğiz. Stray bağımsız oyunların tema olarak trendini etkilemiş olabilir, zaten rogue-like türü de bir hayli sature oldu, Stray’e bunca ilgiyi fark eden stüdyolar, bundan yararlanmak isteyecek. Bakalım Stray kalitesine ulaşabilecekler mi, onu merak ediyorum. Belki daha güzel yapanlar da olur kim bilir…