Karanlıktan aydınlığa meşale taşımak için binbir düşmanla çarpışırken; emekleye emekleye maceranın sonuna varıp tırnaklarınızı kazıyarak kazandığınız zaferin tatminliği yaşamak istemez misiniz?
Dark Souls’a uzaktan bakıldığında zor bir oyundan fazlası gibi durmadığını biliyorum. Ben de zaten bu sebeple uzak durmaya çalıştım, ancak yakın bir arkadaşım elimden tutup çekiştirince bu evrene girmek zorunda kaldım. Dark Fantasy atmosferiyle, zorlu bosslarıyla, birbirlerine uyumlu yüzlerce yapboz parçasından oluşan bölüm tasarımlarıyla verdiği o özel deneyimi bir kez tadınca; Dark Souls’u aklımdan çıkaramadım.
Dark Souls’a başlamaya nasıl ikna oldum?
Bomboş beceri ögeleriyle beni kanser etmekten öteye gidemeyecek bir oyun gibi göründüğünden hiç bulaşmayım diyordum. Sonralarda ise aksiyon aşermeye başladım. Youtube’da top 10 action game videolarını izlerken Dark Souls serisini de listede görünce şaşırdım. Oyun içi aksiyon sahneleri iyi gibi duruyordu da Dark Souls’un Top 10 Action Game listesine girecek kadar tatmin edici bir aksiyonu var mıydı ki? Bu soru kafamı kurcalamaya başlayınca arkadaşımın da elimden tutmasıyla başlamaya cesaret edebildim.
Bearer of the Curse…
Dark Souls, kafa açan ilginç boss tasarımlarıyla tatmin edici vuruş hissiyle sizi daha en başından büyülemeye başlayacak ve ardından sizi büyülemeye bölüm tasarımlarıyla devam edecek. Bölüm tasarımlarının hem meraklandırıcı olduğunu hem de mühendislik harikası olduğunu belirtmem gerek. Bir sonraki ihtişamlı bölümün ne olacağını merak ederek devam ederken; 3 saat önceki bölüme kısa yol açtığınızı fark ettiğinizde yüzünüzdeki şaşkınlık belirtisi size farklı duygular yaşatacak. Her bir koridor ve bölüm, sanki minik yapboz parçalarından oluşuyor; yapboz parçalarını birleştirdiğimizde ise oyunun haritası bir bütün olarak karşınızda duruyor.
Hikaye Kırıntıları
Dark Souls sadece zor bir oyun değil, boss’ların kendi hikayeleri tarafından sarıldığınızı hissettiğinizde düşmanınıza zarar vermek istemiyorsunuz. Merhamet etme gibi bir seçeneğiniz de yok. Yolculuğunuzu tamamlamak için bossları teker teker öldürmelisiniz.
Dark Souls’da hikaye, klasik yöntemlerle anlatılmıyor. Sadece sinematikleri ve diyalogları takip ederek hikayeyi öğrenebilmeniz mümkün değil. Hansel ve Gretel nasıl ekmek kırıntılarını takip ederek eve ulaşıyorsa, sizin de hikaye kırıntılarını takip ederek hikayenin merkezine ulaşmanız gerekiyor.
Bonfire Sistemi
Sizin de bildiğiniz gibi oyunun save sistemi, diğer oyunlara göre farklı bir yapıya sahip. Oyunun belli noktalarında bonfire’lar var ve sadece bu bonfire’larda canınızı yenileyebilir, ruhlarınızı kullanabilir veya oyunu kaydedebilirsiniz. Her öldüğünüzde son oturduğunuz bonfire’da uyanıyorsunuz. “Bu ne saçma iş” demeyin. Çünkü bu sistem oyunun dinamiklerine ekstra güzel bir tat katıyor.
Düşmanlarınızı öldürdükçe ruh kazanmaya başlıyorsunuz. Ruhlar nedir derseniz, ruhlar için oyunun para birimi diyebiliriz. Birazcık fazla ruh kazanınca tir tir terlemeye başlıyorsunuz, çünkü ölüp ruhlarınızı kaybetmek istemiyorsunuz. Biraz daha ilerleyip bir sonraki bonfire’a mı ulaşayım, yoksa bir önceki bonfire’a geri mi döneyim? From Software, neredeyse bütün oyunlarında sizi bu çelişkiye sokuyor. Siz çelişkiden kurtulmak için düşünürken üstünüze birden kaya düşebilir veya karanlık bir yerden düşman atlayabilir. Size bir tavsiye verelim: Temkinli oynayın, Dark Souls’u kesinlikle hafife almayın…
Her ölümünüz sizi fazlasıyla cezalandırıyor. Cezalandırılmaktan korktuğunuz için ölmekten de korkuyorsunuz. Hiçbir oyunda bu kadar ölmek istemediğimi hatırlamıyorum.
Sonuç olarak Dark Souls’u kendi hayatlarımıza benzetebiliriz. Önümüze çıkan engellere rağmen pes etmememiz gerektiğini, hatalarımızla birlikte yaşamaya ve ideallerimizi yerine getirmek için çabalamamız gerektiğini zihnimize aşılayan bir oyun. Dark Souls’u mutlaka oynamalısınız, o boğucu atmosferin kalbinize işlemesine izin vermeli, bossları yendiğiniz zamanki tatminlik duygusunu yaşamalısınız.
Zafer kazanmanın zor olması, zaferleri daha anlamlı kılar. Dark Souls’u bitirmek de tam olarak öyle. Hatta bundan daha da fazlası…