Yıllardır heyecanla beklediğimiz Elden Ring sonunda çıktı. 90 saatten fazla oynayıp büyük boss’ların hepsini kesip oyunu bitirdim. Hala daha keşfedeceğim yeni mekanlar var. Oynamaya devam etmeden önce, tartışmalara neden olan oyun gerçekten ne kadar iyi gelin birlikte inceleyelim. Hidetaka Miyazaki ve George R. R. Martin bakalım nasıl bir dünya kurgulamış?

Gerçekten Harika Bir Oyun Mu?
Elden Ring’in güzel bir oyun olması beklenilen bir şeydi de oyun sektörüne bu kadar güçlü bir darbe vurmasını kimsenin beklediğini sanmıyorum. Sekiro’yu tam sevemesem de diğer Souls oyunlarını çok severim, Elden Ring ise cidden bambaşka bir oyun. Soulsların açık dünya versiyonu diyerek açıklanabilecek bir şey değil. Elden Ring, Far Cry 3’ten beri 10 senedir oturmuş bir açık dünya formülünü korkusuzca yok sayarak kendi yolunu çiziyor. 2017’de çıkan The Legend of Zelda: Breath of the Wild’ın yenilikçi ve keşfe dayalı açık dünyasıyla Souls oyunlarının formülünü muhteşem bir ahenkle birleştiriyor. Üstelik bunu yaparken kendi Souls oyunlarındaki formülünü de mükemmelleştirerek yapıyor. From Software şimdiye kadar aldığı tüm dersleri tek bir oyunda birleştirmiş.
Diğer açık dünya oyunları gibi oyun başında kocaman haritayı önünüze atıp sizi korkutmak yerine haritayı siz keşfettikçe genişletiyor. Büyük bir merakla hep daha ileriye gidip harita ne kadar büyüyecek diye heyecanlanıyorsunuz. Daha fazla keşfettikçe de yeni eşyalarla ödüllendiriliyorsunuz. Hiçbir yerde görev işareti yok, 5 saat süren sıkıcı prologue kısımları yok. Her şeyi kendiniz gidip bulmalısınız. Bulduklarınız ve bulamadıklarınız tamamen sizin deneyiminizin bir parçası oluyor, herkes kendine özel bir deneyim yaşıyor. Herkesin ilerleme sırası da keşfettikleri de birbirinden farklı. Özellikle ilk 20 saatte bütün arkadaşlarım birbirinden farklı şekilde ilerliyordu. Kimse aynı rotayı izlemiyordu. İnsanlar kendi macerasını kendisi yaratabiliyor. Böylece diğer açık dünya oyunlarındaki gibi yapılacaklar listesine tik atmaktan kurtulup tehlikelerle dolu devasa haritada doğal bir keşif hissi yaratıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere oynarken aldığım tat bazı noktalardan da The Elder Scrolls V: Skyrim’e benziyordu.

Elden Ring ile From Software’in aldığı risk çok fazla. Çünkü kendi yarattıkları Souls formülü tamamen çizgisel temellere sahipti. Oyunun risk yönetimi yapmak zorunda bırakan yapısı tamamen tek bir yönde ilerlemek zorunda olmasından kaynaklanıyordu. Ölüm mekaniği, checkpoint sistemi, çaresizlik baskısının yarattığı stres ve oyunun yaşattığı tüm deneyim tamamen daha çizgisel yapıya bağlıydı. Açık Dünya’ya çevirirken bu sistemi mahvetmeden Souls-like türüne evrim geçirtmeleri gerçekten takdire şayan.

İçine Hapseden Devasa Bir Dünya
Souls oyunları, Berserk’ten bolca ilham alır. Elden Ring de benzer tarz tasarımda muhteşem gözüken bir evren kurmuş. Korkunç derecede detaylı mekanlar maceralarımıza ev sahipliği yapıyor. Bazı yerler birbirine benzese de kaleleri, tapınakları, mağaraları ve mezarlıkları gezmeye doyamadım. Oyunun sanat dili oldukça büyüleyici. Doğrudan bir nesneye kitlenip direkt kaplama kalitesine bakarak grafikleri beğenmeyenleri de anlayabiliyorum. Oyun zaten üst seviye bir kaplama kalitesi sunmuyor, içine kolayca girebileceğiniz üst seviye bir atmosfer sunuyor. Oyun kaplama kalitesine değil, genel atmosfere odaklanmış. Tıpkı The Legend of Zelda: BOTW oyunu gibi. Oyunun kendine has olan görsel stiliyle devasa kaleleri, sisli dağları, tuzaklarla dolu mezarlıkları ve gizemli patikaları görmek oldukça etkileyiciydi. Oyunu saatlerce oynamamın sonunda yorulmama rağmen dünyasına hapsolduğum için çıkamıyordum.

Boss’lar harika bir şekilde özenilerek tasarlanılmış. Hem aksiyon pattern’lerine hem de görsel tasarımlarına bayıldım. Bazı boss’ların animasyonlarına da şaşırmamak elde değil. Özellikle her büyük bir boss’un yarattığı gerilim kendine özel oluyor.
Malekith ve Malenia’ favori boss’larım oldu. Hem zorluklarıyla yaşattıkları mücadele hissini sevdim; hem de detaylı savaş atmosferiyle yarattıkları gerginliği sevdim.

Elden Ring’in Enfes Aksiyonu
Souls oyunlarından eskiden uzak duruyordum, zorluğu beni üşendiriyordu. Oyunsuz kaldığım 2014’lü yıllarda aksiyon oyunu oynamak istiyordum. Karşıma her zaman Dark Souls çıkıyordu. En iyi 10 oyun listelerine bakıp duruyordum, her seferinde listede görüyordum. Dayanamayıp başladım ve oyunun aksiyonu aklımı başımdan aldı. Elden Ring, Dark Souls serisine göre savaş mekaniklerini daha da derinleştirip güzelleştirmiş. Zaten Souls’larda her silahın farklı bir hissiyatı ve deneyimi vardır. Yüzlerce silahın ayrı animasyonu ve kendine özel stili vardır. Animasyonları en baştan yapmamak adına Dark Souls 3’ten almışlar, aynı animasyonları yapmakla vakit kaybetmek yerine oyunun başka yönlerine odaklanmışlar. Hitbox’lar kusursuz derecede ince ince ayarlanmış. Bazen bir piksel farkla bile saldırıdan kaçınabiliyorsunuz. Zıplama mekaniği de Dark Souls’lara göre savaşlara yeni bir boyut kazandırıyor, bazı saldırılardan zıplayarak kaçınabiliyorsunuz. Bu sayede boss’ların saldırıları daha da çeşitlendirilmiş.
Mananızı harcayarak yardımcı ruhlar çağırabiliyoruz. Bu ruhları haritanın çeşitli yerlerinde buluyoruz, ardından sevdiğimiz ruhu güçlendirebiliyoruz. Belirli bölgelerde ve savaşlarda zili sallayıp ruh çağırabiliyoruz. Mimic bulursanız kendinizden bir tane daha yaratmış oluyorsunuz, savaşın seyrini değiştirebiliyor. Silahlara eklenen Ashes of War yeteneklerini de sevdim, sık sık kullandım. Çeşitli zor durumlardan kurtulmamı sağladı. Torrent adında at ve keçi karışımı bineğimiz de aksiyona yeni bir soluk getiriyor. Aynı zamanda haritayı keşfetmemizi kolaylaştırıyor. Souls’lara göre oyuna stealth mekaniği de eklenmiş. Özellikle oyun başlarında çok yardımı dokundu.

Hikaye’de Can Sıkıcı Yerler
Hikaye hakkında spoiler’dan kaçınmak isterseniz burayı atlayabilirsiniz. Hikayenin sevmediğim birkaç kısmı var. Geniş ve zengin bir arka plan hikayesi varmış gibi davransa da oyunun aslında hikayesi biraz küçük. Birçok isim geçiyor ama sonrasında birçok karakterin aynı kişi olduğunu öğreniyorsunuz. Bazılarının birden fazla ismi varmış. Sandığınızdan daha az karakterin hikayeye dahil olduğunu öğrenmek biraz hayal kırıklığı oluyor. Hikayenin birkaç karakter etrafında dolanması dışında beğenmediğim bir yönü yok. Hikayenin derinliği ve karakterler hoşuma gitti.

Souls’ların hikaye sunumunu hem seviyorum hem de sevmiyorum. Satırlarca diyalog dinlemek zorunda kalmadan özgürce oynayabilmek hoşuma gidiyor. Hikayeyi takip etmek zorunda olmadan sadece oynayışa odaklanabiliyorum. Eğer ekstra ilgimi çekerse öyle hikayeye dikkat ediyorum. Sevmediğim kısım ise hikayeyi merak ettiğimde takip etmenin cidden zor olduğu. Elden Ring’de diğer Souls oyunlarına göre daha anlaşılır yapsalar da biraz daha anlaşılır yapabilirlerdi. Sekiro gibi standart oyunlardaki hikaye sunumu yapmalarına gerek yok elbette de biraz daha açık olabilirmiş.
Oyunun özellikle tema müziğine bayıldım. Müzikteki atmosferi iliklerime kadar hissettim. Boss’ların müzikleri de From Software’in eski oyunları gibi çok başarılı.

Başarıya Düşen Gölge
Oyunun gerçekten önemli optimizasyon sıkıntıları var. Önerilen ayarlarda oynayınca ani FPS düşüşleri azaldı. Daha stabil bir oynanış oldu. Yine de oyunun böyle çıkmaması gerekiyordu. Oyunun tüm güzelliklerine gölge düşürdü, keşke birkaç ay ertelenip öyle çıksaydı. Yakın zamanda büyük bir güncelleme yayınladılar, oyunun performansında çeşitli iyileştirmeler oldu. Oyun genel olarak daha güzel çalışıyor gibi gözüküyor. Umarım ileride daha da optimize ederler.
Oyunun optimizasyon dışında can sıkıcı bir eksiği de çok sevdiğim boss’ların bazılarını aşırı fazla tekrar kullanmaları oldu. Oyunun başında her köşede anlamlı ve farklı bir düşman görünce belki de ben biraz şımarmışımdır. Yine de bazı boss’ları bu kadar çok görmemiz gerekmezdi diye düşünüyorum.

Yeni Nesil Açık Dünya
Sıkıldığımız standart açık dünyaya yeni bir soluk beklerken ilk büyük adımın bir Souls-like oyunundan geleceğini hiç düşünmemişim. Yarattıkları Souls-like türünü, kendileri dışında ileriye taşıyabilen olmadı. Farklı yorumlayan birçok oyun çıktı ama türün yaratıcısı olan From Software çıtayı kendi kendine yukarı çıkardı. Oyun dünyasına mükemmel bir miras bıraktı, yeni nesil bir açık dünya formülü. Yüksek puanlarından ve yüksek satışlarından sonra tüm şirketlerin muhtemelen ilgisini çekmiştir. Artık çoğu yeni açık dünya oyunu, temelini Ubisoft oyunlarına dayandırmak yerine Elden Ring ve The Legend of Zelda: BOTW oyunlarına dayandıracağına inanıyorum.

Elden Ring, Dark Souls 4 değil. Kendine özgü yarattığı deneyim kesinlikle Dark Souls’tan çok farklı. Hatta sadece Dark Souls’tan değil, Breath of the Wild dışında tüm açık dünya oyunlarından çok farklı. Eğer denemek istiyorsanız oyunun zor olması gözünüzü korkutmasın, sabrederek her şeyi öğrendiğinizde tereyağından kıl çekmek gibi oluyor. Ölüyorum vakit kaybediyorum diye düşünmeyin, her öldüğünüzde aslında ilerliyorsunuz. Ölmek oyunun bir parçası. Oyunun başında bile sizi ölüme mahkum ediyor, yoksa hikaye ilerlemiyor. 3 dakikalık yeri çok fazla ölerek 10 dakika da geçtim gibi düşünmek de pek doğru değil, o bölge zaten 10 dakika olarak tasarlanmış demek. Öldükçe ders alıp tecrübeleneceksiniz ve daha az öleceksiniz. Bu arada aynı Boss’ta çok zaman harcadım gibi de hiç düşünmedim, diğer açık dünya oyunlarındaki gibi haritada gezip 100 tane aynı düşmanı öldüreceğime aklımda kalan özel bir karakterle uzun uzun savaşmak çok daha değerli geldi. Umarım yazıyı ve oyunu beğenmişsinizdir. Rise, Tarnished!
Yazar: Doğuş Nuh Kelleci
“ Elden Ring ile From Software’in aldığı risk çok fazla. Çünkü kendi yarattıkları Souls formülü tamamen çizgisel temellere sahipti.”
Demon’s Souls’da diyarları istediğin sırayla gidebiliyorsun, Dark Souls 1’de oyunun hemen başında firelink shrine’dan 4 farklı bölgeye gidebiliyorsun, bloodborne’da katedral semtine ulaştığında 3 farklı bossa gidebiliyorsun. Dark Souls 3’de her bölgede en az bir tane opsiyonel bölge var, Sekiro’da Ashina Kalesine ulaştığında 3 farklı bossa gidebiliyorsun. Elden Ring’in önceki oyunlardan daha özgürlükçü olduğu çok açık ama önceki oyunların hiç biri çizgisel değildi.
BeğenBeğen
Orada kastedilen çizgisellik tüm oyunun Uncharted veya Last of Us anlamında çizgisel değil. Oyunun koridorlardan oluşuyor olmasıydı. İstediğin bölüme gitmek yarı açık dünya-çizgisel karışımı olsa da günün sonunda ışınlandığın yerde final boss’a kadar koridorlarda ilerliyordun. Ana hikayede ilerlerken zaman zaman tek yönün oluyordu, bu bossu kesmiyim deyip geçemiyorsun. Önce neyi kestiğin fark etmez. Yeni bonfire bulana dek ileri gidiyorsun, Elden Ring’de combat’ta değilsen istediğin yere ışınlan. Elden Ring’in tanıtım cümlesi zaten “first truly open-world game in the Souls style.”
BeğenBeğen
O açıdan bakarsan Elden Ring’in sadece oyunu bitirmek için şart olan kısımları, önceki oyunlardan daha sığ ve tekdüze. Speedrunlara bakılarak bile bu anlaşılabilir bence. Bunun üstünü örtmek için de açık dünyada opsiyonel erkinlikleri yapmaya yönlendiriyor seni, yapmazsan bosslarda çok underlevel kalıyorsun.
BeğenBeğen
İşte o yüzden yeni nesil açık dünya. O yüzden Dark Zelda: Breath of the Wild olarak geçiyor. Zelda’da oyunun başında finaline gidebiliyorsun ama güçsüz olarak gidiyorsun. Oyunun başında sana hedefini gösteriyor, sen istediğin şekilde özgürce güçlenip boss’a gidiyorsun. Diğer türlü zaten eski açık dünya oyunlarına dönüşürdü. Üstünü örtmek gibi bir olay yok orada, game design tercihi var. Zelda o tasarımla metascore’daki en yüksek puanlardan birine sahip. Yoksa bossları zorunlu kısma çevirmek çok kolay. Bir tane kapı uydurursun, 20 bossun ruhunu kapıya yerleştirdiğinde final bossun kapısı açılacak dersin, biter gider. O zaman sunduğu özgürlüğü kısırlaştırmış olur.
BeğenBeğen