Silvia Moreno-Garcia‘nın yazdığı ”Yeşimin ve Gölgenin Tanrıları” benim için kesinlikle sürpriz oldu. İçeriğine dair fikrim olmaksızın okumaya başladığım bu kitabın sayfalarının arasında hazine bulmuş gibi hissettim. Her bir detayıyla bu yıl okuduğum en iyi kitaplardan biri.
Maya Mitolojisiyle günümüz dünyasını harmanlayan, Meksika’nın farklı ve hareketli yapısıyla renklenen bir kitap. Kimi zaman bana verdiği masalsı ve macera yüklü his Pixar’ın Coco filmiyle benzerdi. Hikaye ve içinde yer alan macera iyi düşünülmüş, bütünlük hissi veriyor. İskandinav Mitolojisini barındıran pek çok eser okuduğum bu dönemde, Maya Mitolojisiyle bir inci gibi ayrıldı diğerlerinden.

Hikayemizin ana karakteri Meksika’nın sıcak güneşinin dalga dalga kavurduğu, yorgun ve öfkesini sürekli göz ardı eden Casiopea Tun. Annesiyle birlikte huysuz ve aksi büyükbabasının evinde yaşıyor, tüm işlere koşturuyor, ev halkının sözleri ve emirleri arasında eziliyor Casiopea. Ve bir gün hiç açmaması gereken bir sandığı açmasıyla da her şey Casiopea’nın aklının ucundan geçmeyecek denli değişiyor.
Bu sandığın içinden altınlar çıkmasını, belki saklı hazineler veya belki de fotoğraflar çıkmasını bekliyorsunuz tıpkı Casiopea’nın yaptığı gibi. Sandığı açtığında bir tanrının kemikleri karşılıyor onu. Bu kemikler bütünleşip Casiopea’nın gözlerini kamaştıran bir erkek bedenini giysi gibi geçiriyor üzerine. Karşısında Şibalba Lordu Hun-Kame tüm ihtişamıyla dikiliyor. İkisi, o günden sonra Hun-Kame’yi o sandığa tıkan kardeşi Vucub-Kame‘den intikam almak üzere uzun ve macera dolu bir yolculuğa çıkıyorlar.
Hikaye, tıpkı Hun-Kame’nin Casiopea’yı peşinden sürüklemesi gibi sizi de ardında sürüklüyor. Elinizden bırakmak bile istemiyorsunuz. Yazarın anlatımıyla güçlenen mekanlar Meksika’da olduğunuz hissini güçlendiriyor. Bir an Meksika sokaklarında kalabalığa karışırken, bazen Şibalba’nın korkutucu ve boğucu havasını hissediyorsunuz. Atmosferi sizi bütünüyle sarmalıyor.

Karakterlerin aralarındaki diyaloglar çok doğal ve eğlenceli. Bunun yanında kitap boyunca bir bebek teni kadar nazikçe gelişen karakter gelişimini okumak da keyif veriyor, büyük bir tatmin olmuşluk hissi yaratıyor. Hun-Kame ve Casiopea’nın arasındaki çekimi tam dozunda hissediyorsunuz, zaman zaman kalbinizi dürten bir romantizmi de eksik etmiyor. Bir tanrının insan hislerini anlamaya başlamasına, gülmesine, hissetmesine şahit oluyorsunuz.
Hikayenin baş karakteri Casiopea, adımlarını takip etmekten en keyif aldığım, baş kaldırmaktan çekinmeyen, hep şaşırtacak kararlar alan güçlü bir karakter.
Tek eleştirim bölüm geçişlerinin zaman zaman yavaş olması ve böylesine akıcı bir hikayede odağınızı kırabilmesi. Ancak böylesi harika bir hikayede bu oldukça göz ardı edilebilir.
Yeşimin ve Gölgenin Tanrıları kesinlikle tekrar okumak isteyeceğim kitaplar arasında yer alıyor. En ufak bir şüphe duymadan Ithaki Yayınları‘nın kitaplığında yer alan bu kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum.