Zorlu bir çıkış sürecinin ardından Dying Light 2: Stay Human sonunda oyuncularla buluştu. İlk oyunun çok büyük bir hayranı olmama rağmen ikinci oyunu çok beğendim.
Parkur mekaniği, oyunun temel taşı
Oyunun bileşenlerine göz attığımız zaman en parlayan yanı, elbette ki ilk oyunun da vazgeçilmezi olan parkur mekaniği. Oyundaki her şeyin bu mekanik çevresinde yerleştirilmiş olması da bu mekaniğin daha da keyifle akmasına zemin hazırlıyor. Harita yukarı doğru ve çevresel olarak tamamen bu mekaniğe uyum sağlıyor. Çatılardan zıplayarak ilerlemek, hızınızı kaybetmeden engellerin üzerinden aşmak inanılmaz keyifli.

Dying Light 2, iki farklı haritaya ev sahipliği yapıyor. İlk harita daha alçak binaların olduğu, üzerinde rahatça koşup parkuru deneyimleyebileceğiniz bir yapıya sahip. İkinci haritada ise daha yüksek binalar ve gökdelenler var. Bu haritada oyuna iki yeni mekanik geliyor, paraşüt ve ip. İkinci haritayı ve paraşütü pek sevmedim. Ama daha sonraları oyuna eklenen ip mekaniği oldukça keyifli, neredeyse binalarda Spider-Man gibi salınıyorsunuz.

Ana hikaye ve yan görevler
Ana hikayeyi bitirmek hemen hemen 30 saat gibi bir süreye denk geliyor. Ana hikaye kimi zaman temposunu kaybetse de oldukça ilginç bir yapıya sahip, bu süreçte tanıştığımız tüm karakterler de akılda kalıcı. Ancak bu hikayenin görevlere yedirilme şekli için aynı ilginç yapıdan bahsetmek zor. Yan görevler çeşitlilikten yoksun ve sürekli olarak ”elektriği düzelt ve jeneratöre bağla” gibi bir yönlendirmeye sırtını dayıyor. Sürekli aynı şeyi yapıyorsunuz ve bir süre sonra can sıkıcı olmaya başlıyor. Düşmanlarla karşılaşmak da başta heyecanlı olsa da sonrada ne kadar az çeşit olduğunu gördüğünüzde bu da heyecanını yitiriyor. Bu iki maddeyi oyunun en büyük eksileri olarak ele alabiliriz.

Oyunu yan görevleri ve her şeyiyle oynarsanız 80-100 saatlik bir oynanış söz konusu. Parkur mekanikleri bu 80-100 saati daha oynanabilir yapsa da yan görevler çeşitlilik konusunda çoğunlukla kıtlık yaşıyor. Bundan keyif alırsanız o yan içerikleri tüketmek keyifli olabilir, ben aldığım 30 saatlik deneyimle gayet mutlu ayrıldım oyundan.
Dying Light 2’nin sık sık bahsettiği bir yanı da oyunun bu kez RPG ögelerine sahip olacağıydı. Verdiğimiz tüm kararların oyunu etkileyeceğini söyleyip duruyorlardı. Peki gerçekten öyle mi? Eğer öyle olduğunu düşünmek isterseniz evet. Diyaloglar çeşitli, ve kimi zaman majör kararlar verdiğinizi düşündürüyor. Ancak bu kararların oyunu ne kadar etkilediğini bilmek şu anda mümkün değil, ben yeterli derecede değiştirdiğine inanıyorum. Yine de fragmanlarda söyledikleri kadar derin bir RPG değil.

Oyunda tarafını seçebileceğiniz iki grup var ve açtığınız kulelerdeki su ve elektrik gibi kaynakları bu gruplardan birini seçip ona atayabiliyorsunuz. Bunları gruplara dağıtmak tıpkı açık dünyayı etkileyen bir yetenek ağacı gibi görev görüyor. Örneğin sallanabileceğiniz ekstra halatlar veya zombilerin takılabileceği ekstra tuzaklar ekliyor. Bu benim sevdiğim bir özellik oldu ve oyuna ekstra bir dinamik ekledi.
Gelişmeden ve yetenek ağacından söz açılmışken, bu ”gelişme” olayı da oyunun mekaniklerinden biri diyebiliriz. Her şeyinizi geliştirip modifiye edebiliyorsunuz. Karakteri, açık dünyayı, eşyaları… Bu da oyunda sürekli bir ilerliyorsunuz, bir öncekinden daha iyisiniz hissini çok iyi veriyor.

Ana karakterimiz karanlığa duyarlı ve çok uzun süre karanlıkta kalamıyor. Bunu ekranımıza ekledikleri hemen hemen 5 dakikalık bir geri sayımla oyuna yedirmişler. Bu özellik kulağa panik olabileceğiniz bir şey gibi gelse ve oyunun başlarında gerçekten öyle olsa da gittikçe rahatlıyorsunuz ve bir önemi kalmıyor. Topladığınız mantarlar ve çeşitli eşyalarla karanlıkta kaldığınız süreci uzatabiliyorsunuz.
Buglar ve optimizasyon
Dying Light 2, sanki olması gerekenden çok daha erken çıkmış ve geliştirme süreci tamamlanmamış gibi hissettiriyor. Sanki fazladan birkaç ay daha olsa, ufak bir erteleme olsa daha iyi bir oyun bizi karşılayabilirdi. Ben oyunu co-op oynadım ve belki de bu sebepten dolayı daha çok bugla karşılaştım. Seslerin gitmesi ve bazı görevlerin aktif olmaması sık sık denk geldiğimiz buglardan oldu, oyunu kapatıp açtığımızda düzeldi. Optimizasyonda da sıkıntılar mevcut. Son gelen güncellemelerle oyun biraz daha akıcılaştı.

Sonuç olarak
Dying Light 2’yi tüm sorunlarına rağmen çok sevdim, geriye dönüp düşündüğüm zaman harika bir macera olduğunu görebiliyorum. Hikayeyi ve karakterleri de aynı şekilde çok sevdim. Hatta sıkıntılı geliştirme sürecinden sonra iyi bir oyun beklemediğimden düşük beklenti ile oynadım, bunu fazlasıyla aştı.
Ancak oyunların bu kadar pahalı olduğu ve bolca yeni oyun çıktığı şu zamanda bir oyun alacaksanız, bunun Dying Light 2 olup olmayacağını tekrar düşünün derim.
Yazar: Pınar Gökoğlu