Leigh Bardugo‘nun yazdığı Dokuzuncu Cemiyet, 2019 yılında Goodreads okurları tarafından en iyi fantastik roman seçilmiş, çokça övgüyle bahsedilen bir kitap.
Kitabın bu övgülerle bahsedilen kısmının tadını alabilmek için öncelikle çok da hoşlanmadığınız bir tabak çorba içmeniz gerekiyor. Ama boğazınızdan akan o tatsız çorbadan sonra buna gerçekten değeceğini söyleyebilirim. Kitabın başlarında ne yazık ki parçaların yerine oturması pür dikkat okumaya çalıştığınızda bile bir hayli zaman alıyor. İlk sayfaların içinde yolunuzu kaybediyor, çıkmaz sokaklara denk geliyor ve etraftaki kimseyi de pek tanımıyorsunuz.
Yazar, bu ilk kısımlar boyunca her şeyi çok fazla anlatmakta, okuyucuyu inandırabilmek adına çok fazla detay vermekte ısrarcı. Hiçbir şey bilmediğiniz ve size hiçbir şeyin bir türlü açıklanmadığı sayfalar arasında el yordamı ile ilerlemeniz gerekiyor. Siz bir durumu kafanızda oturtmaya çalışırken yazar size daha fazla detay ve olay örüntüsü yığıyor. En sonunda ise oyuncak parçalarını tam olarak nereye takması gerektiğinden emin olamayan bir çocuk gibi önünüze bakıyorsunuz. Bu durum kitabın 100 sayfalık bir kısmı için geçerli.
Bunun yanı sıra ilk sayfalarda zaman atlayışları bazen kafa karıştırıcı gelebiliyor. Kış ve sonbahar olmak üzere kısaca iki zaman dilimini okuyoruz. Kış, şimdiki zamanı, sonbahar ise eski bir zamanı anlatıyor. Başta bu sizi zorlasa da daha sonrasında her iki zamanı da merak etmeye başlıyorsunuz. Ve şimdiki bir zamanda gerçekleşen bir olayın sebebini merak ettiğinizde, yazar eski zamanın kapılarını açıyor ve olayları derinleştiriyor.
Sanatçı: Alice Duke
Bu bariyerleri başarıyla aştığınızda ise gerçekten güzel bir kurgu karşılıyor sizi. Yazar her şeyi düşünmüş, inşa etmiş, her şeyi adlandırmış ve tüm evreni sizi çevreleyecek şekilde kurgulamış. Kendi yazdığı kurguya inanarak yazdığını hissediyorsunuz.
Ana karakterimiz küçüklüğünden beri ölüleri görebilen Alex Stern. Bu karaktere kolayca ısınıp peşi sıra onu takip ederken bir hayli keyif aldım. Samimi ve başından büyük olayların karşısında en az okuyucu kadar küçücük kalan ancak savaşçı bir karakter. Başlarda okuyucu ile iç içe geçen ve sizmişsiniz gibi hissettiren, daha sonra derinleşen, kolay zapt edilemeyen biri.
Kitabımızın sahip olduğu evrende ölülerden ”griler” diye bahsediliyor. Yale Üniversitesi birinci sınıf öğrencisi Alex ise onları hiçbir çaba sarf etmesine gerek kalmadan etrafta aylak aylak süzülürken görebiliyor. Lethe de tam bu sebepten Alex’i bünyesine katmış. Lethe üyeleri, üniversitedeki cemiyetlerin faaliyetlerini gözlemlemekten ve herhangi bir sorun çıkmadığından emin olmaktan sorumlu. Dolayısıyla Alex, yeni bir Lethe üyesi olarak bu faaliyetleri gözlemliyor. Ölüleri uzak tutabilmek için ceplerinde tuz ve mezar kumuyla geziniyor, gerekli sözcükleri söylüyor.
Lethe, Yale Üniversitesi’nin içinde sadece bilmesi gerekenlerin bildiği bir alt kültüre sahip. Alex, normal bir öğrenci gibi derslerine katılıp bir yurt odasında kalıp arkadaşlarına da vakit ayırmalı. Aynı zamanda Lethe görevlerine eşlik edip cemiyetlerin faaliyetlerini de gözlemeli.
Alex’e ise Lethe’nin altın çocuğu Darlington eşlik ediyor. İkisi arasında gerçekten birbirlerini ve sizi mıknatıs gibi çeken bir kimya var. Darlington karakteri kitabın çok az bir kısmında yer alsa da bir şekilde en sevdiğim karakterlerden birisi olmayı başardı. Aslında en başta isimlerini karıştırsanız, kim kimmiş çok anlayamasanız da ilerledikçe kitaptaki her karakteri benimsiyorsunuz. Çok kendine özgü ve sempati hissi uyandıran karakterler serpiştirilmiş.
Her şey Alex’in üniversite ve Lethe arasında mekik dokuduğu sıradan ve yoğun bir günde gerçekleşiyor. Önce o gün gözlemlemekte olduğu kehanetlerden biri ters gidiyor. Oradan uzaklaştığında ise bir cinayetle burun buruna geliyor. Dedektif her ne kadar bunun normal bir cinayet, bir bıçaklanma vakası olduğunu söylese de Alex bunu kehanetle ve cemiyetlerle ilgili olduğundan emin. Ve bunu kanıtlamakta hiç olmadığı kadar kararlı.
En başta kitap basit bir cinayet vakası ve etkileyici bir evren vaat ediyor size. Ama bu cinayet, bir orman yangınını başlatan küçük bir kıvılcım gibi. İlk kıvılcım keskin bir şekilde parladığında çıkabilecek bir yangını hayal etmek güçtür. Bu kitap da size en başta tahmin etmesi güç, birbirine bağlanan katmanlı olaylar örgüsü sunuyor. Finali ise oldukça dolgun ve nefes nefese bırakacak denli heyecanlı. İlk sayfalarda çektiğiniz ufak sıkıntı, en son sayfalarda meyvelerini veriyor. Son sayfada da gözlerinizi yavaşça gezdirip kitabı kapatınca acilen bir sonraki kitabı okumak istiyorsunuz.
Biraz sabır gerektirse de bunu sorun etmeyeceğinizi düşünüyorsanız, Dokuzuncu Cemiyet size iyi yazılmış karakterler, merak uyandıran bir cinayet ve gerçekten iyi bir final sunuyor.