Love, Death and Robots, Tim Miller tarafından yaratılan bir animasyon antolojisi. Yapımcılarının arasında David Fincher gibi isimler de olunca kulağa daha da ilgi çekici gelmeye başlıyor. İlk sezonu genel olarak ben çok beğenmiştim, farklı stüdyoların farklı animasyon tarzlarıyla bambaşka hikaye anlatmaları ve ilginç konseptler bulmaları gayet eğlenceliydi. Ama 2. sezon için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Sadece 8 Bölüm mü?
İlk sezon 18 bölümden oluşurken ikinci sezon ise sadece 8 bölümden oluşuyor. Bu 8 bölümün de hepsi muazzam bölüm olmadığı için seyirciyi tam olarak tatmin etmeye yetmiyor. Bölümlerin Credit kısımlarını çıkarınca yaklaşık 80 dakikada ikinci sezonu bitirebiliyorsunuz. Bu 80 dakikalık macerada sadece aşağıdaki 3 bölümü çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bölümler hakkında spoilerlar var ama finalleri hakkında spoiler vermeyeceğim.

Nüfus Kontrol Ekibi
Buram buram Blade Runner kokan Pop Squad bölümüne bayıldım. Uzun zamandır gördüğüm en etkileyici atmosferlerden birine sahipti. Arka planında birçok gizem barındıran bu bölümü, koca bir film olsa hiç sıkılmadan izlerdim. Sonsuz yaşam, nüfus kontrolü ve terkedilmiş yıkık bir şehirle birlikte karakterimizin yaptığı kirli iş yüzünden vicdanını sorgulamasıyla muazzam bir bölüm olmuş. Animasyon olarak da büyüleyici bir görselliğe sahip. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Snow Çölde
Sadece görselden bile aklınızda birkaç şey canlanmıştır. Star Wars’tan Tatooine ya da Dune’dan Arrakis gezegeninin atmosferini hissetmişsinizdir. Ben ikisini de hissettim. Hatta Mandalorian’ın bölümlerinden birini izliyormuşum gibi hissettim. Nüfus Kontrol Ekibi gibi Snow Çölde bölümünün de atmosferi çok kuvvetli, bunun üzerine ölümsüzlük ve yalnız yaşam gibi konuları işlerken güzel bir iş çıkarıyor.

Sürpriz Noel Baba
İlk sezondaki gibi çocuk aklıyla eğlenceli bir şekilde yazılmış ilginç olayları anlatan tek bölüm buydu. Bu sefer yüksek bütçeli CGI yerine stop motion tarzında sıcak bir atmosfer yaratılmış. Hayalimizdeki Noel Baba yerine bu sefer farklı bir Noel Baba bizi karşılıyor, üstelik çocuklarla birlikte siz de korkarken sonda sordukları soruyla siz de düşünmeye başlayıp irkiliyorsunuz.

İşte Bu Kadar
İlk sezondaki çeşitlilik ve ilgi çekicilik yerine seri üretim bir iş olmuş. İkinci sezon sanki ortadan ikiye ayrılıp diğer kısmı üçüncü sezona dönüştürülmüş gibi hissettiriyor. Üstelik bölümlerin azlığı dışında hikaye ve senaryo olarak da zamanları kısıtlı olduğu için yüzeysel olmuş gibi geliyor. Stüdyolar kendi özgün yorumlarını katamadan başka eserlerdeki fikirleri ham bir şekilde işlemişler. Yukarıda saydığım 3 bölüm dışında gerisini ya az sevdim ya da hiç beğenmedim. Nefret ettiğim tek bölüm Buz (Ice) oldu. Ne animasyon tarzını sevdim ne de anlattığı hikayeyi sevdim. O bölümü izlemek eziyet gibiydi.

İlk sezonu çok seven biri olarak ikinci sezon benim için hayal kırıklığı oldu. Bu antoloji serisinin çok daha iyi yerlere gelmesini, daha kaliteli bölümlerle çok konuşulacak bir seriye dönüşmesini ummuştum. Onun yerine sanki Ubisoft oyunları gibi seri üretime dönüşmüş, bütün bölümler çoğunlukla düz CGI olmuş (CGI sevmeme rağmen animasyon çeşitliliğin azalması keyfimi kaçırdı.), basit konuları fazla yüzeysel de işleyince tamamen keyif kaçırıcı bir sezon oldu. Üçüncü sezondan da beklentim hemen hemen ikinci sezon civarı bir şey olacağı yönünde. Serinin heyecanı düşmesin, pandemi zamanı daha çok dizi çıkartalım diye Netflix sezonların hacimlerini küçültmüş. Animasyonları yapan stüdyolara da kısıtlı bir zaman verdiği için gösterilen özeni de azaltmış gibi gözüküyor. Netflix bu huyundan keşke vazgeçse ama vazgeçmeyecekmiş gibi görünüyor.
İkinci sezon hakkında siz ne düşünüyorsunuz?