Pixar ve Ötesine: Pixar’ın Sıra Dışı Hikayesi

Pixar’ın başarı hikayesini hepimiz biliriz. Steve Jobs’ın yönetim kurulu kararıyla Apple’dan kovulması ile hikaye başlar. Daha sonra ise  Pixar ile çok başarılı olup Apple’a geri gelmesi ile hikaye sonlanır. Peki Pixar’daki olaylar gerçekten bu kadar basit mi? Steve Jobs, animasyon tarihini baştan yazalım diyip başarıdan başarıya mı koştu?

Pixar ve Ötesine: Steve Jobs ile Birlikte Animasyon Tarihini Yazmamızın Sıra Dışı Hikayesi kitabında sorularımızın hepsinin cevabını alabiliyoruz. Kitabın yazarı Lawrence Levy ( Pixar’ın eski CFO’su) ile Steve Jobs’ın ( Pixar’ın Eski CEO’su)  arasındaki tartışmalara tanık oluyoruz. Tekrar tekrar iflas etmesi gereken bir yazılım ve donanım şirketini uçurumdan son anda nasıl kurtardıklarını görmek gerçekten etkileyici. 

Bu kitabı anlatırken yaşadığım duygular yeterli olmayacak, o yüzden kendi etkilendiğim kısımları sizlere anlatacağım. Eğer ilginizi çekerse yazıyı bitirip kitaba doğru koşabilirsiniz. Çünkü Pixar’ı seviyorsanız anlatacağım ilginç detaylara bayılacaksınız.

Hikayeyi Başa Saralım

1979’da Lucasfilm Bilgisayar Bölümü Grafik Grubu olarak hayata gözlerini açmıştı. 1986’da Steve Jobs tarafından satın alınıp Pixar adında kendi başına ayrı bir şirkete dönüşmüştü. Steve’in güçlü ve yeni bilgisayar üretme arzusu sayesinde Pixar kurulmuştu. 

Beklenenden az ilgi gören ürünlerin reklamı olması için kısa animasyonlar yapmaya karar verdiler ve böylece hepimizin bildiği Lexo Jr. adlı kısa animasyonu yayınladılar. Evet, evet Pixar’ın logosuna dönüşen o animasyon:

Ödüllü kısa animasyonlara rağmen Pixar asla kar edemiyordu. Pixar hem donanım hem yazılım üretip hem de kısa animasyon filmleri ve reklamları üretiyordu. Her ay iflas etmesi gereken şirketin tek dayanak noktası Steve Jobs‘tı. Her ay şirket ne kadar zarar ederse Steve kendi cebinden zararı karşılıyordu. 1985’ten 1994’e kadar buna dayanabildi. Cebinden toplam 50 milyon dolar çıkmasının ardından Pixar’a yeni bir soluk getirmesi için Lawrence Levy adlı bir finans müdürünü aradı. Yani kitabımızın yazarı olan Lawrence Levy! Yıllar önce iflas etmesi gereken bir şirketten gelen iş teklifini kabul etmek elbette onun için kolay olmadı. Ama henüz çıkmamış olan bir filmin birkaç dakikalık demosunu izlediğinde gözlerine inanamayıp şirkete girmeyi kabul etti. Sizce ne onu etkilemiş olabilir?

Elbette Andy adlı bir çocuğun odadan çıkmasıyla canlanan oyuncakların büyüleyici görselliği onu şaşırttı. Filmin yapımı daha çok başlarda olsa da, hatalı gölgeler ve ışıklandırmalarına rağmen demo muhteşemdi. Lawrence’ı, sadece demo değil, çalışanların iş yapış şeklide şaşırttı. Ofiste çalışanların yanında devasa aynalar vardı. Çalışanlar aynada kendilerine bakarak animasyonları gerçekçi üretmeye çalışıyormuş. Bunun için de aynalardan yararlanıyorlarmış. 

Yeni Bir Başlangıç

Steve Jobs, “masallar anlatan bir şirket olsun diye Pixar’ı kurmadım.” gibi cümleler kursa da Pixar’ın dönüştüğü şeye engel olamadı. Lawrence Levy, Pixar’ın kar etmesi için uzun metrajlı animasyon dışında diğer tüm projeleri iptal etmenin doğru olduğunu düşündü. Ve Steve’i ikna etmeyi başardı. Kendi ürünlerinin reklamı olması için yaptıkları animasyonlar artık asıl işleri olmuştu. Pixar artık bir donanım-yazılım şirketi değil, animasyon şirketiydi. Yine de her şey düzelmemişti. Lawrence için iki önemli sorun vardı. İlk olarak Pixar’dakiler neden Steve Jobs’tan nefret ediyorlardı? İkinci olaraksa Disney ile yıllar önce yapılan korkunç sözleşmeye Steve nasıl izin vermişti?

Sevgi ve Nefret

Steve, Pixar’ın zararını cebinden ödese de çalışanlar ondan korkuyordu. Bir gün sıkılıp şirketi kapatacağını düşünüyorlardı. Çünkü Steve her zaman bilgisayar üretmek istiyordu, animasyon değil. Ayrıca çalışanların alabileceği  hisse senetleri konusunda söz vermiş ama daha sonra hiç onlarla ilgilenmemişti. Bu gibi sorunlar yüzünden Pixar ve Steve Jobs arasında bir duvar örülmüştü. Daha sonralarda ise Lawrence Levy ile duvar minik minik yıkıldı ve o nefret sevgiye dönüştü. Şimdi uzun uzun detaylardan bahsetmeyelim ama bu en etkilendiğim kısımlardan biriydi.

İkinci kısım ise Disney

Disney her filmin gişesinden sadece %10’luk bir kısmı Pixar’a vermeyi kabul etmiş. Filmlerin posterlerinde de Pixar’ın adı geçmeyecekti, sadece Disney’in adı geçecekti. Disney böyle bir şart koymuş. Peki Disney niye böyle bir şey yapıyor? Pixar aslında Disney’in potansiyel olarak en büyük rakibi de ondan. Disney, 1923’lerden beri animasyonlar yapıyor ve sektördeki en büyük animasyon şirketi. İlk 3 boyutlu uzun metrajlı animasyon şirketinin potansiyeli Disney’i korkutuyor. Ücretsiz bir şekilde Pixar’ın reklamını yapmak istemiyor. Tabii ki başka sebepleri de var, onları kitabı okumak isteyenlere bırakalım.

İlk filmde sadece Disney’in adı yazarken ikinci filmde ise hem Disney hem de Pixar’ı görebilirsiniz. Steve ve Lawrence, Toy Story 1‘in ardından Disney ile yeniden görüşmüş ve anlaşmayı değiştirmeyi başarmışlar.

İlk Filme Nasıl Karar Verdiler?

İnsan derisini gerçekçi yapmak o yıllarda imkansıza yakındı. Teni gerçekçi yapamayınca plastiğe benziyordu. Bu yüzden de ilk film için oyuncakları anlatan bir animasyon yaptılar. Senaryoyu da yazarken “story“nin adını toy koyalım, Toy Story olarak proje ismi kalsın ve daha sonrasında değiştirelim demişler. Daha sonrasında ise Toy Story‘i adını o kadar çok beğenmişler ki değiştirmekten vazgeçmişler. 

Lawrence için diğer bir sıkıntı ise Toy Story’nin gişesi. Pixar’ın batmaması için Toy Story’nin devasa bir gişe yapması lazımdı. Disney kaç yıllık animasyon şirketi olmasına rağmen 100 milyon doları geçen birkaç filmi vardı sadece. Pixar’ın ise o en çok gişe yapan animasyonları da aşması gerekiyordu. Peki insanlar bilgisayar animasyonunu sıkılmadan 90 dakika izleyecekler miydi? Ayrıca daha sık film yapmak zorundaydılar. Dört yılda 1 film yaparak Pixar hayatına devam edemezdi. İlk filmin ardından şirketin içinde Pixar Üniversitesi kurup yeni çalışanları eğiterek Pixar’ı genişlettiler.

İş Dünyası ve Liderlik Kitabı

Pixar ve Ötesine, İşletme Bölümü okuyan benim için ekstra yararlı oldu.  Derslerde öğrendiğim birçok konunun pratikteki halini görmek, öğrendiğim bilgileri tekrar öğreterek iyice pekiştirdi. Finans ve Hukuk konularına ilgiliyseniz ekstra ilginizi çekeceğini düşünüyorum. İş dünyasına dair altın tavsiyeler, başarısızlıklar ve başarılar bu kitapta.

Yaratıcı Özgürlük

Pixar, Hollywood’tan bağımsız olarak yaratıcı özgürlüğe hiçbir sınır getirmiyor. Hollywood’da yapımcılar filmlerinde risk almayı sevmez iken, Pixar’daki yaratıcı ekibe kimse karışamıyor. Onlar da her filmde teknolojiyi zorlayarak geliştirmeyi ve böyle filmler yapmayı kovalamak istiyorlar. Pixar’ı anlamayan yapımcılara kendilerini açıklamak istemiyorlar. Silikon Vadisi’ndeki bir teknoloji şirketi gibi hareket etmek istiyorlardı. Zaten Pixar da Los Angeles’a yakın değil, San Francisco’ya yakındı. Bu yaratıcı ekip Steve ve Lawrence sayesinde istediğini aldı. Tüm yaratıcı özgürlük, yönetmen John Lasseter ve onun ekibindeydi.

Pixar’ı Değiştirmeyin

2006 yılına doğru Pixar başarı üstüne başarı yakaladı ve hisseleri balon gibi şişti. Sadece animasyon filmi yaparak yükseldikleri için de tek bir kötü animasyon filmi yaparlarsa hisseleri çok kötü düşerdi. Bunun çözümü için 2 yol vardı. Ya Disney’in yaptığı gibi sadece animasyon değil, farklı sektörlere açılarak Pixar’ı genişletmek ya da Pixar’ı Disney’e satmak. İlk yol için Steve’in şirketi büyütmesi imkansızdı. Kanserle mücadelesi ve Apple ile zamanı çok yoğun geçtiğinden Pixar’a ayıracak zamanı yoktu. CEO’su yeni değişen Disney ile masaya oturup anlaştılar. Steve Jobs’ın tek bir şartı vardı…

“Pixar’daki en küçük şeyi bile değiştirmeyeceksiniz, kılına dokunmayacaksınız.” demişti Disney’e. Disney’in yeni CEO’su Bob Iger’ın buna harika bir cevabı var. “Sadece Pixar’ın işleyişini korumayı değil, Pixar’ın kültürünü ve iş yapış şeklini Disney Animasyon Stüdyoları’na aktarmak istiyoruz.” şeklinde bir cevap verdi Bob Iger. Evet, 10 yıl önce Disney’in animasyonlarıyla yarışamayacağını düşünen o minik şirket, şimdilerde Disney’e yeni animasyon yapış şeklini öğretecekti. Böylece Pixar’ın yöneticileri hem Pixar’ın, hem de Disney Animasyon’un yöneticisi oldular. Bunun meyvesi sonucu da Disney gişe rekorları kıran bir animasyon çıkardı. Pixar’ın etkisiyle birlikte Disney Animasyon Stüdyoları Frozen‘ı yaptı.

Geeklik ve Ötesine

Toy Story serisini çok sevmemiz üzerine Sonsuzluk ve Ötesine‘den esinlenerek Geeklik ve Ötesine’yi kurmuştuk. Belli ki Lawrence da çok etkilenmiş ki Pixar’ı anlatırken Pixar ve Ötesine adını kitabına uygun görüyor. Adımızın geldiği yer böylece daha da anlamlı oldu.

Kan, Ter ve Pikseller‘in ardından Pixar ve Ötesine de beni bir hayli eğlendirdi. Başarısızlıklarına ve başarılarına ortak olmak gerçekten güzel bir his. Kan, Ter ve Pikseller 10 oyunun yapışını anlatırken Pixar ve Ötesine ise sadece tek bir şirketi ayrıntılarıyla anlatıyor. Bence her ikisi de harika kitaplar. Kesinlikle tavsiye ediyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar!

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.