Neil Gaiman‘ın İskandinav Tanrıları‘nın üzerine Loki’nin Müjdesi‘ni okuyarak tanrıların geniş ve görkemli salonlarını bir kez daha ziyaret etmişim gibi hissettim. Fakat bu kez farklı olan bir şeyler vardı. Loki’nin Müjdesi, odağına bizzat Loki’yi kondurarak, bildiğim hikayeleri tepetaklak etmiş ve beni allak bullak eden yepyeni bir perspektif yakalamıştı. Loki’nin kazandırdığı yeni bakış açısıyla çıplaklaşan tanrılar artık kudretli değil, zayıf, bencil ve hilekar görünüyordu. Salonlarına bir kez daha adım attığım tanrılar artık o kadar da misafirperver değillerdi.
Johanne M. Harris‘in Asgard’dan getirdiği kısa kısa öykülerden oluşan kitap, akıcı ve şakacı anlatımıyla da birleştiğinde bir çırpıda bitiveriyor. İskandinav Mitolojisi hakkında herhangi bir önbilgi sahibi olmanızı da gerektirmiyor. Kitap, Loki’nin Kaos’un kalbinden gelişinden başlayarak Dünyaların Sonu Ragranok’a kadar size hem rehberlik ediyor, hem de mütevazi anlatıcımız Loki’yi yakından tanıma fırsatı sunuyor.

Yalnızlaşmak hırçınlaştırır
Yıllardır ”Oyunbozan” olarak tanıdığımız, ortalık karıştıran ve Tanrıların işlerini bozan Loki’yi yakından tanıyor ve sebeplerini öğreniyoruz bu kitapta. Bir an karşımızda güvenilmez bir Tanrı dururken, sayfaları çevirdikçe bu Tanrı’nın aslında ne yaparsa yapsın Odin’in güvenini kazanamadığını görüyoruz. Bir an yanına bile yaklaşamayacağınız, tehlikeli birini görürken kitabın sonunda sadece yalnız ve dışlanmış birini görmeye başlıyoruz. Üstelik sizi ikna etmek için hiçbir sebebi olmayan Loki, hikayeye karşı oldukça tarafsız bir duruş da sergiliyor. Hikayeler Loki’nin ağzında çiğnenip biçim değiştirmiyorlar, sadece onun bakış açısına göre bir madalyon gibi diğer yüzlerini dönüyorlar. Asgard’da hiç kimsenin sevgisi ve güvenini kazanamayan Loki, okuyucuyu kazanmayı başarıyor.

Tanrılara ”güvenme”
Bu kitapta ”güven” en güçlü anahtar kelime, aynı zamanda da en kırılgan. Odin ve Loki’yi bir arada tutan bir duvar gibi ancak zamanla ne kadar çatladığını, zayıflayıp yavaş yavaş döküldüğünü görüyoruz. Bu duvarın arkasında ise Ragnarok var, duvar çatladıkça Ragnarok’un yüzünüzü yakan kaos ateşi daha da yaklaşıyor. Loki’nin Asgard’da yaşadığı her olay, omuzlarına yüklenen her suç da bu duvara inen bir darbe gibi.
Loki güven kazanmaya çalışırken kimseye güvenmemesi gerektiğini öğreniyor. Kan kardeşin Odin’e güvenme, Tanrılar’a güvenme, bilge birine güvenme, akrabana güvenme, dostuna güvenme…
Tanrılar bu güven duvarını balyozlarıyla yıkarak Dünyalar’ın Sonu’nu kendi elleriyle getiriyorlar. Hikayeleri daha öncesinde bilip tanrıların haksız olduğunu düşünüyorsanız, bu yeni perspektifle onlara epey sinirleneceksiniz.
Mütevazi Anlatıcımız Loki
Sonuç olarak kitabın içerik açısından sunduğu tek yeni şey Loki’nin bakış açısı. Bildiğimiz hikayelerin üzerine bir çeşit krema gibi bu perspektifi eklemiş. Bu ufak değişikliğin kitabın okunmaya değer olmasına yetip arttığını düşünüyorum. Yazar, Loki’yi canlandırıp onun ağzından anlattığı gibi, eskiyip toz tutmuş hikayelere de modern bir hava getirerek onları da canlandırmış. Üstelik Loki’ye sempati duymaya başlamanız işten bile değil. Bu gerçekleştiğinde ise daha da büyük bir keyifle okuyorsunuz. Kitap, benim için tüm İskandinav Mitolojisi içerikleri arasında özel bir yere sahip oldu. Loki’yi tanımak güzeldi.