Coronavirüs aşağı doğru hızla yuvarlanan bir çığ gibi büyümeye ve boyut kazanmaya başladıkça tekrar geri dönüp Death Stranding’i düşünmek, o senaryonun aslında ensemde nefesini hissedeceğim kadar yakınımızda olabileceğini farketmeme sebep oldu. İnsanlığı tehdit eden bu virüs gerçekten de daha fazla insanı bünyesine katan bir çığ gibi ve nerede duracağını öngörmek imkansız. Bize yardım etmeye çalışanlar yine insanlar ve bu kadar büyük bir ivmeyle aşağı doğru çağlayan bir çığın önünde dikilmek, onu aciz ellerle durdurmaya çalışmak elbette oldukça zor. Bu yüzden yapılacak en önemli ve öncelikli şey bu çığın yolundan çekilmek. Önlem alarak bu öfkeli yığının daha fazla büyüyüp güçlenmesine engel olmak. İzole olmak.
Death Stranding’e tamamen hikayesinden, oynanış mekaniğinden ve diğer her şeyinden arınmış, tamamen çıplak bir şekilde bakmak istiyorum. Tüm bu kabukları oyunun üzerinden ayıkladığımda geriye kocaman bir boşluk kalıyor. Evet, Death Stranding’in evreni her şeyden çok uçsuz bucaksız, ufku görünmeyen bir boşluktan oluşuyor, çünkü insanlar korkuyorlar. Gerçekten Death Stranding tamamen durmuş bir dünya, her şey sabit, hareket eden tek şey taşıma işini üstlenmiş olan sizsiniz. Bu evrende yaprak bile kıpırdamıyor, istediğiniz yerine gidin, sizden başka tek bir canlı yok, sanki bu dünya nefes almıyor. Sizin de dışarıda olabilmenizin bir sebebi var, taşımak, insanlara bir şeyler ulaştırmak. Bunlar ister erzak, ister tıbbi malzeme, ister makine parçaları olsun.
Peki bu insanlar neredeler? Sığınaktalar elbette. Korkuyorlar, gittikçe çürümeye devam eden, tehditlerle dolu bu evrende dışarı çıkmak güvenli değil. Onlar da yapabilecekleri en uygun şeyi yapıp, saklanıyorlar, izole oluyorlar. Yine de saklandıkları yerde ihtiyaç duydukları malzemeler oluyor ve bunları temin etmek de size düşüyor. Sam Porter Bridges, birbirinden kopmak, yaşadıkları hayatlarından kopmak, dünyalarını çürümeye terk etmek zorunda kalmış bu insanlar arasında köprü oluşturuyor. Aslında üzerine örtündüğü tüm perdeleri kaldırdığınızda da Death Stranding bir oyun olarak sadece bundan oluşuyor ve bu mantığın çevresinde kuruluyor. Çıkış yaptığında kargo simülasyonu diye itham edilen ve kendisine karşı kısır bir bakış açısını kendi elleriyle yaratan bu oyun, şimdi de bundan çok daha fazlası olduğunu kanıtlıyor adeta.
İşte tüm bunları aklımdan geçirdiğimde, bir zamanlar oynarken ”ne kadar yaratıcı bir evren” diye düşündüğüm Death Stranding, şimdi virüsün yayılmaya ve belli düzenleri kırmaya başlamasının ardından baktığımda o kadar uzak gelmiyor artık. Sanki bir eşikten geçtiğimde buraya adım atacakmışım gibi yakın hissediyorum kendimi. Bizler de saklanması gereken insanlarız ve bu izole olmak kavramının önemini kavramamız gerekiyor. Çünkü bizlerin de yapabileceği en iyi şey şimdilik bir kenarda beklemek ve bu süreci yavaşlatarak bu çığı bizler için durduran insanlara yardımcı olmak.