The Witcher: Nightmare of the Wolf

Hepimizin bildiği, üzerinden yıllar da geçse adını ağzımızdan düşüremediğimiz The Witcher serisine yeni bir film eklendi. Kitapları, oyunları, dizisi derken şimdi de anime filmiyle karşımıza çıkan Nightmare of the Wolf, adını Witcher severlerin kalbine yazdırmış olan Vesemir’in hikayesini anlatıyor.

Sıradan çocukluğunu yeterli bulmayan Vesemir, daha çok para kazanmak ve sefil hayatından kurtulmak için Witcher olmaya karar veriyor. İnsanları olağanüstü güçlere kavuşturan otların imtihanı (Trial of the grasses) sürecinden geçtikten sonra tam formuna kavuşuyor. Canınızı sıkacak veya sürprizi kaçıracak bir bilgi vermeden hikaye genel olarak bu şekilde ilerliyor diyebilirim.

The Witcher evreni hepimizin de bildiği üzere fantastik ögeler barındıran bir evren. E haliyle fantastik öge demek belirli bir CGI veya görsel efekt gerektiriyor. Bu nedenle bu tür içerikleri çok bütçeli yapımlar tarafından yapılmadıkça ekranları karşısında dizi olarak izlemenin, içeriği tamamıyla yansıtamadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bu evreni bir anime türünde izlemek oldukça keyif verdi. Gerektiği potansiyeli karakterlere ve savaş sahnelerine yeterince -hatta bazen fazlasıyla- yansıttıklarını düşünüyorum.

Daha Hızlı, Daha Çevik ve Daha Güçlü

Anime yapımlarını bilirsiniz. Her şey olduğundan fazla ve abartı bir görsellikle göze çarpar. Hız efekti, bitmek bilmeyen sekanslar ve göz alıcı dövüş sahneleri… Witcher’ın da bu temalarla çok iyi bir biçimde yedirildiğine inanıyorum. İşaretleri atarken ortaya çıkan görseller, bir Witcher’ın dövüşürken ki çevikliği ve daha pek çok başarılı yönleri bastıra bastıra bizlere sunulmuş.

Dövüş ve savaş sahnelerinde özellikle ortaya çıkan vahşeti anime türüne çok yakıştırıyorum. Kovalarla kafamıza atılan kanlar, kopan kollar ve bacaklar bana evrenin gerçekçiliğini ve canlılığını daha iyi geçiriyor. Böyle deyince de biraz ilginç durdu biliyorum ama izleyince ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Harika Bir Giriş

Filmin genel olarak müzikleri çok iyi fakat bir açılış sekansı var ki beni mest etti. Blood & Wine DLC’sinden tanıdığımız Lullaby of Woe müziği tadında, hikayeli bir halk şarkısı ile açılıyor film. Bu şarkıya uyacak ürkütücülükte bir vahşet ile devam ediyor ve Vesemir’i ilk kez iş başında görüyoruz. Bu sahne ile benim için inanılmaz bir açılış yapan film, hikayede ilerledikçe de insanı içine çekmeye devam ediyor.

Filmin ilerleyen dakikalarında olay örgüsündeki birkaç detay aklıma takıldı. Fakat ilerledikçe bu problemlerinde aklımdan kalktığını hissettim. Onlar haricinde film bizi yalnızca Witcher evreniyle buluşturmakla kalmamış aynı zamanda daha önce yalnızca okumakla yetinebildiğimiz pek çok detayı da gözler önüne sermiş. Bu evrenin bir hayranı olarak kitaplarda ve oyunlarda yalnızca ismen duyduğum olayları görebilmek de ayrıca filmden aldığım keyfi bir hayli arttırdı.

Yazının bu kısmından sonrası SPOILER içerir!

Kurt Okulu ve Witcher Eğitimleri

Geralt, Lembert, Eskel ve Vesemir. Hepimizin evrende büyük çoğunlukla aşikar olduğu isimler… yani Witcher’lar. Son Witcher’lar da denebilir. Özellikle oyunlardan bu evrene alışmış olanların merak edeceğini düşündüğüm bir konu var: Kaer Morhen’in ve Witcher’ların geçmişi.

Filmi en çok Witcher’ların Kaer Morhen’in savaştan önce nasıl olduğunu, otların imtihanı (Trial of the grasses) sürecini nasıl işleyeceklerini ve soykırımın nasıl gerçekleşeceği konularını göreceğim için merak ediyordum. Film bu merakımı çok güzel bir şekilde kapamayı başardı. Otların imtihanının uygulanışını izlemek ve başaramayan çocukları görmek bir hayli zorlayıcıydı. Aynı şekilde büyük savaşta büyücüler ve Witcher’lar arasındaki ahengi filmin en başarılı yönlerinden birisiydi. Witcher gibi bir evrenin asıl korkutucu yanlarını görebilmek; evrenin hayranlarını da en az benim kadar mutlu edecektir diye umuyorum.

Aşkla İmtihan

Vesemir’in bu imtihandan geçişiyle birlikte genç bir Witcher olduğunu gördük. Bu süreçte bildiğiniz gibi Witcher’ların bir şeyler hissetmesi yasak ne yazık ki. Fakat küçüklükten kalan duyguların da kolay bastırılamayacağına şahit olduk. Ilyana ile küçüklüğünde tanışan ve aşık olan Vesemir, yıllar sonra bir görev nedeniyle buluşuyorlar. Bu sahnelerde Ilyana’nın yaşlılığı ile Vesemir’in değişmeyen görünümü hakkında yapılan diyaloglar beni çok etkiledi açıkçası. İkilinin bağının hikayenin bütününü bozmadan çok iyi verildiğini düşünüyorum. Ne koca bir aşk hikayesine dönüp Witcher’lıktan uzaklaşılmış, ne de evrendeki olayların rastgele gösterildiği bir filme dönüşüp duygudan yoksun kalmış… tam kıvamında.

Sonradan Lady Zerbst olduğu ortaya çıkan Ilyana’nın film boyunca bahsedilen göl kenarında sevdiğinin kollarında ölmesi de bunca vahşetten sonra beklemediğim bir duygusallık kattı. Vesemir’i ağlarken görmek oyundan da gelen bir sempatim olduğu için beni epey üzdü. Oyunda da, kitapta da sert mizacının yanında aslında sevdiklerine ne kadar değer verdiğini görebiliyorduk. Karakterin hem duygusal hem karakteristik açıdan çok iyi işlenmiş olduğunu düşünüyorum. İzlerken gelecekte Geralt’ı eğitirken ki hali gözünüzün önüne gelebiliyor.

Kötülüğün Sonu

Tetra isimli büyücünün illüzyonu nedeniyle savaşa katılan şaşırtmaca, filmin hikayesini düz bir hikaye olmaktan son anda kurtardı bana kalırsa. Büyücüler ile Witcher’lar arasındaki husumetin bu denli başarılı anlatılması da Netflix’in Witcher için yaptıkları planlara daha heyecanlı bakmamı sağladı.

Büyücüler, Leshen’ler, Ghoul’lar ve daha pek çok yaratık gördük. Evet, hepsi kötülükle bürünmüş bir rol oynuyor. Ama asıl şaşırtan kötülük beklemediğimiz yerden geliyor filmde. Vesemir’in de eğiticisi olan Deglan ile büyücüleri; Witcher’lar işsiz kalmasın diye yeni mutantlar yaratıyor. Aslında bakıldığı zaman filmdeki en büyük kötülük yanı başımızdan çıkıyor. Söz konusu Witcher olduğunda şaşırtmalara ne kadar açık olsak da soykırıma yol açacak büyüklükte bir hatanın içeriden gelmesi, filmin en çarpıcı kısımlarından biri haline geliyor.

Bu olay büyücülerin ve halktan bazılarının nefretine yol açtığı için büyük Kaer Morhen savaşını da başlatan olay oluyor. Bunun sonucunda kan gölüne dönen Kaer Morhen’de, Vesemir ve birkaç Witcher olma yolunda ilerleyen çocuklardan başka kimse kalmıyor.

Peki Ya Sonra?

Sona kalan çocuklardan birisi de filmin büyük sürprizi Geralt of Rivia. Vesemir ile ilgili film yapılıyor denildiğinde Geralt’ı görmeyi, en azından duymayı, beklemedim dersem yalan olur. Fakat yine de hikayenin o ana gelene kadarki süreciyle birlikte Geralt’ı görmek beklediğimden de etkileyiciydi.

Geralt olduğunu bildiğimiz çocuk ile arkadaşları büyük savaştan kurtuldular. Eskel, Lambert ve Remus’un isimlerini filmin önceki sahnelerinde Vesemir’den duyuyoruz. Bu nedenle bu karakterlerin yaşadıklarını bildiğimiz için son sahnedeki dört çocuğun da bu isimler olduğunu düşünüyorum. Gelecekte bu isimlere neler olduğunu ise hepimiz az çok biliyoruz.

Vesemir’in küçüklük sahneleriyle beraber Sven, Tomas ve Luka isimli üç diğer çocuğun olduğunu gördük. Tomas ne yazık ki eğitimler sırasında bir Ghoul tarafından öldürülüyor. Luka’nın acı ölümüne de Ilyana ile beraber şahit oluyoruz. Sven ise Kaer Morhen saldırıya uğradığında kafasını bir Basilisk’e kaptırıyor. Bununla beraber geriye eğitimli tek Witcher olarak Vesemir ve bir avuç dolusu çocuk kalıyor.

Evrene yeni bakış açısı sağlamanın yanında bildiğimiz temellere de selam çakmayı unutmamış film. Bu konudan tanıdık isimleri duydukça mutlu olurken, yeni karakterler görmek de çok keyif verdi. Witcher olmanın zorluklarını, imtihanı ve Kaer Morhen savaşını harika bir kurguyla bizlere sunan bu filmi kaçırmayın derim. Sinematik evrende Witcher’ın nerelere gidebileceğini merakla bekliyorum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.