Soul, Pixar‘ın en son çıkan animasyon filmi ve belki de yılın en iyi işlerinden biri. Sorular sordurtan, hayatı düşündüren, görselliği ile büyüleyen, karakterleri ile sizi tamamen çevreleyen kusursuz bir yapım. Pixar’ı ve animasyon filmlerinin ruhumdaki yumuşak dokunuşunu çok özlediğimi fark ettim izlerken. Soul ise bu özlemi giderecek, tam da o boşluğa oturacak animasyon filmiydi.
Sade ve görkemli
Hikayesi bir müzik öğretmeni olan ve The Blue Note’ta çalma hayalleri kuran Joe Gardner‘ı ele alıyor. Joe Gardner’ın caz müziğe ve piyanoya olan tutkusu tartışılmaz. Bu tutkusu ona hayallerine giden yolu açıyor açmasına ama başına gelen bir talihsizlik buna engel oluyor. Joe Gardner bambaşka bir alemde buluyor kendini. Hayallerinden, çok sevdiği piyanosundan ve yaşamından uzak bir yerde.
Bu bambaşka yerde ise kendisinin tam zıttı, bir amaç ve yaşama tutkusu bulamamış 22 isimli karakterimiz ile tanışıyor. Joe Gardner, 22’ye bir amaç bulabilirse, yaşamına ve yarım kalan hayallerine belki de geri dönebilecek. Ancak onu zorlu bir macera bekliyor.
Bu noktadan sonra Joe ve 22’nin çevresinde genişleyen olaylar öyle sade ve öyle sürükleyici ki bir dakikasında bile sıkılmadan izliyorsunuz. Yüzünüzde bir tebessüm ile, kimi zaman hayatta size doğal gelen şeylerin değerinin farkına vararak. Bu sade hikayede kullanılan ölüm, ruh, ölümden sonra yaşam gibi kavramlar ise tam da öyle olması gerekiyormuş gibi geliyor insana.
Soul’un hikaye anlatımında ne bir şeyler çok fazla, ne de eksik. Hikayesini anlatmak için tercih ettiği yöntem, kullandığı karakterler ve olay örgüleri. Yer verilen her şey, hikayeye en uygun şekilde dokunuyor ve katkı sağlıyor.
Soul’u izlerken seyir keyfinizi yükselten bir diğer şey de hikayesini anlatacağı zaman dilimini çok başarılı seçmiş olması. Bir başlangıç görüyorsunuz, olay örgüleri daha filmin başında sizi havada kapıyor. Oldukça direkt bir yol çiziyor hikaye. Çok kısa bir zaman dilimine şahit oluyorsunuz. En sonunda sanki bu çok doğal ve eğlenceli karakterlerle çok keyifli bir gün geçirmişsiniz hissi yaratıyor Soul. Böyle arkadaşlarınızla veya yakınlarınızla çok güzel bir gün geçirir ve çevreyi altına boyayan, harika bir günbatımı eşliğinde bitirirsiniz ya o günü. Hikaye sona ererken tıpkı o gün batımını izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.
Ve tabi ki görsellik
Soul’da, kayıtsız kalamayacağınız pek çok şey var. Animasyonun ne kadar gelişmiş ve farklı göründüğü de onlardan biri. Işık öyle güzel kullanılmış, çevre öyle detaylı tasarlanmış, dokular öyle güzel ki hayran kalmaktan başka bir seçeneğiniz yok gibi. Her bir kare ayrı ayrı iç geçirmenize sebep oluyor. Stilize tasarlanmış karakterler animasyona renk katarken, etrafta kimseciklerin olduğu mekanlara bakarken gerçek olduğunu düşünmeniz çok olası.
Bu yıl izlediğim en güzel işlerden
Soul, bu talihsiz geçen, sinema açısından kurak diyebileceğimiz yılda ilaç gibi geldi. Bu yıl izlediğim en iyi işlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim ve mutlaka izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Sizi bir duygu seline sürükleyebileceği konusunda da uyarmak isterim. Ben film bittiğinde kendimi çok mutlu ve yumuşamış, hayatın ve çevremin farkında hissediyordum. Ancak animasyonları çok sevdiğimiz ortak paydasında buluşalım diyelim, iyi seyirler!