Oyun dünyasında ağzımızın tadını yerine getiren, ortalığı birbirine katan büyük oyunların aksine serin rüzgarlar eşliğinde gölgesinde dinlenebildiğimiz oyunlar, Indie oyunlardır. Unto the End ise gölgesinde dinlenebileceğim, souls-like elementleri barındıran, platform türünde yepyeni bir Indie!
Unto the End, teoride basit görünen fakat aslında fazlaca çeşit ve karmaşıklık sunabileceği mekanikleri olan ve bu mekanikleri kullanabilen bir oyun olmuş. Oyunun başında tuşları epey bir karıştırdım, düşmanların karşısında elim ayağıma dolandı bile diyebilirim. Oyunun size bu kadar çeşitlilik sunabilmesi teoride iyi bir şey olsa da ne yazık ki düşmanların karşısında pratiğe geçtiğinizde yapmanız gereken çok belirli hamleler ve ezbere dönüşüyor iş. Doğru hamleleri yapamadığınız ve hareket şemasının dışına çıktığınız müddetçe de ölüyorsunuz. Ve ölüyorsunuz. Ve tekrar ölüyorsunuz. Ölmekten daha kolay hiçbir şey yok oyunda.
Duvardaki adalet yazısı
Souls-like oyunların ana soslarından biri öldüğünüz takdirde ”şunu şöyle yapsaydım keşke” şeklinde yaptığınız hataları görebiliyor olmanızdır. Souls-like, sizi oynadığınıza pişman eden, hatalarınızdan ders alıp bir kez daha ve bir kez daha düşmanlarınızın karşısına çıktığınız bir türdür. Unto the End bu mekanikleri barındıran bir oyun olarak sadece oyunun adaletsiz olduğunu düşündürüyor.
Bir diğer eksi puanım ise oyunun gereksiz bir şekilde ağır hissettirmesi. Gerek savaşırken, gerek öldükten sonra aynı noktaya giderken oyunun yavaş oluşu sabrınızı deniyor azıcık. Belki bir tık daha hızlı olsaydı, oynanabilirliği kat kat artabilirdi gibi geliyor.
Bu kısımlardan eksi puan alsa da yine de denemeye değer bir oyun Unto the End. Atmosferi güçlü, sanat tasarımı sade ve göze hitap ediyor. Karanlık bir mekana girdiğimde elime meşalemi alana kadar ecel terleri döktürüyor bana mesela. Kimi zaman ise sessizliğin içinde yürürken karşıma bir şey çıkar korkusu ile adım atıyorum. Böyle sade bir oyunun bana böyle güçlü bir atmosferi yaşatması oldukça güzel bir başarı. Üstelik hud sistemini çok sade ve görünmez tutmaları da ekstra hoşuma giden, daha çok oyunun içine alan bir ayrıntı olmuş.
Halihazırda da Game Pass’e gelmişken eleştirdiğim yanlarına rağmen bir bakmanızı kesinlikle öneririm. Oyunda üstelik Türkçe dil desteği de mevcut. Oyunun süresi çok kısa olsa da ölüp geri gelirken, düşmanlarınızın karşısında titrerken elle tutulur bir macera yaşatıyor size.