Diablo IV Deneyimi

Merhaba dostlar ben Doğuş. Diablo IV’ü tam bitiremesem de uzun bir süre oynadım ve büyücü karakterimi 49. seviyeye kadar getirdim. Bir de hardcore’da tadelle yemeye gittiğim için erkenden ölen bir karakterim var. Keyifli bir maceraydı. Kendimi ne kadar zorlasam da Final Fantasy XVI’ya başladıktan sonra oyuna geri dönesim gelmedi. O yüzden bu yazı incelemeden çok oynadığım süre kadarki deneyimlerimi anlattığım bir yazı olacak. Daha sonra oyuna battlepass geldiğinde veya oyunu bitirdiğimde başka yazı da konuşabiliriz.

Türe yabancı biri olduğum söylenebilir. Daha önce sadece Torchlight 2’yi oynamıştım ve ona aşık olmuştum. Başından kalkamadan saatlerce eğlenmiştim. Diablo IV çıkmadan önce Diablo II Resurrected‘ı denedim, bana pek hitap etmedi. Diablo IV’e kendimi saklamaya karar verdim. Önceki oyunların hikayesini özetleyen videolar izleyip beklemeye koyuldum.

Diablo Nedir?

Diablo’nun bağımlılık yapıcı yapısını hiç bilmeyen var mı bilmiyorum ama kısaca özetleyelim. Aksiyon-rol yapma oyunu olarak geçiyor ve bir bakıma hack’n slash diyebiliriz. Evet eski God of War ve Devil May Cry oyunları gibi. Üstünüze bir sürü düşman çullanıyor ve sizde yeteneklerinizi boşaltarak onları kesiyorsunuz. Tatmin edici oynanışla onlarca düşmanı aynı anda öldürürken zevkten dört köşe oluyorsunuz. Bazen de güçlü bosslarla karşılaşıyor ve onlarla savaşırken ölümle burun buruna geliyorsunuz. Boss öldüğünde çok güzel eşyalar düşüyor ve siz de onları toplayıp kullanıyorsunuz. Fazlalıkları da satıyorsunuz. Yani loot kasmak ve karakter geliştirmek odaklı. Oyunun tüm döngüsü bu şekilde.

Diablo IV Sınıfları

Diablo IV oyununda şu an 5 farklı sınıf var. Bağırarak düşmanlarınızı kılıçtan geçirdiğiniz Barbar, Ölüler ordusu yaratıp kontrol edebildiğiniz Ölüm Büyücüsü, farklı elementleri kullanarak düşmanları öldürdüğümüz Büyücü, aşırı hareketli ve gizlilik odaklı Haydut ve farklı hayvanlara dönüşüp kaos yaratan Druid. Ben hepsini azcık denedim ama büyücüyle ilerlemeye karar verdim.

İlk Saatler

Açık betasını da oynadığım Diablo IV’ün çıkmasına günler kala 4070ti’lı kasa topladım ve muhteşem görünen oyunu güçlü bir sistemde test edeceğim için ekstra heyecanlıydım. Oyun enfes grafiklere, şahane manzaralara, harika bir atmosfere ev sahipliği yapıyor. Oyunun Türkçe olmasıyla birlikte kolay takip edilebilir hikayesiyle ilk saatlerde büyük keyif aldığımı söyleyebilirim. Birkaç saat oynadıktan sonra oyuna co-op devam etmeye karar verdim ve oyun daha da güzel oldu. Hatta oyunun ilk 10-15 saatinde bağımlı gibi oynuyordum. İşten çıktığım saatte doğrudan Diablo IV’ün kollarına atıyordum kendimi. Bu bana yetmemeye başlamıştı, co-op oynayamadığım zamanlarda kasacağım solo bir karakter de yaratmıştım, onu da oynuyordum.

İlerledikçe Monotonlaşan Hikaye

Hikaye başta ilginç olsa da oyunu oynadıkça hikayeye olan ilgim azaldı. Oyun boyunca sadece Lilith‘i kovalayacağımı düşünmemiştim. Araya başka olaylar giriyor da hikayenin temeli her zaman Lilith’e yetişip yüzleşmemek oluyor. Yüzleşmeyi erteledikçe de lastik gibi uzatılmış bir hikayenin ortasındaymış gibi hissettim. Act 2’den sonraki ana görevlerin sıkıcılığı da bunu artırdı.

Yan Etkinliklerin Daha Eğlenceli Olması

Haritanın çeşitli noktalarında etkinlikler ve kaleler var. Bunlara nerdeyse her denk geldiğimde yaptım. O bölgeleri savunmak veya temizlemek inanılmaz haz veriyordu. Sonunda da güzel eşyalarla sizi ödüllendiriyordu. Lejyon etkinliklerine de katıldım, onların anlaşılması biraz zordu. Gördüğüm kadarıyla etkinlikteki diğer oyuncular da pek yapamıyordu. Daha anlaşılır olmasını isterdim, yine de bir şekilde tamamlıyorduk onları da. Bu etkinlikleri ana görevlerden çok daha keyifli buldum. Tabii ki zindanlar da var. Onlar biraz fazla uzun sürdüğü için bayabiliyordu, ondan onları ayrı tuttum. Bu arada ilk ana görevler gayet keyifli ve ilginçti. Act 1 ve Act 2’yi heyecanla oynadım. Özellikle Donan karakterinin hikayesi oldukça çarpıcıydı.

Gelelim Oynanışa

Böyle bir aksiyon oyunu enfes gözüken grafiklere ve harika ses efektlerine sahip olunca oynanış elbette tatmin edici oluyor. Bir sürü düşmana yetenekleri boşaltıp ölmelerini izlemek çok zevkliydi. Ama bir yere kadar. Bir sürü düşman öldür, bölgeyi temizle diğer bölgeye geç, güçlü eşyalarını tak, sonraki kısma geç. Bu döngüye diğer oyunculara göre hızlı doydum. Buna biraz üzülüyorum, delirerek oynamaya devam etmek isterdim. Bu oyunun grind odaklı, karakter geliştirmeye ve yaptığın her şeyi tekrar yapmana odaklandığı biliyorum. Bu tekdüze sonsuz döngü pek benlik değilmiş sanırım.

Neyse ki oyunun yetenek ağacı sistemi eğlence süremi bir hayli artırdı. Yetenekleri kullanmak zaten eğlenceli, bir de oyun istediğiniz zaman yeteneklerinizi iade edip değiştirmenize olanak tanıyordu. Ben de bu büyücü karakterimle farklı farklı kombinasyonlarla denedim. Yetenekler temelde elektrik, ateş ve buz olarak ayrılıyor. Başta elektrik odaklı ilerlerken, sonrasında tamamen buz, tamamen ateş ve yarı buz yarı ateş şeklinde denemelerim oldu. Yetenekleri değiştirdikçe oynanış stratejim de değişiyor ve kullanmak gereken ekipmanlar da değişiyordu. Bu da benim için yeni bir heyecan getiriyordu. Lakin muhteşem üst seviye ekipmanlar sık düşmüyor, bazı ekipmanların özellikleri bazı yetenekleri güçlendiriyordu. O yüzden bir yerden sonra zırt pırt yetenek değiştirmeyi bıraktım ve en keyif aldığım yeteneklerde sabit kaldım.

Hikaye Anlatımı

Sinematikler müthiş ve hikayenin anlatımını kesinlikle çok güçlendiriyor. Lakin sinematik olmadığında hikaye anlatımı yavanlaşıyor. İzometrik kameraya sahip bir oyunda aniden The Witcher 3 gibi bir kamerayla karakterlerle konuşmak gibi bir beklentim yoktu. Ama sonuçta Blizzard’dan çok daha küçük bir firma olan Larian Studios, Baldurs Gate 3‘te bunu başardı. Onlar yapabiliyorken Blizzard’ın yapmaması bana ilginç geldi. Çünkü sabit kamerayla uzaktan konuşmalarını dinlemek pek eğlenceli değil.

İşte bu kadar

50. seviyeden sonra yeni zorluk açılacaktı biliyorum, bunun için zaten kendimi çok zorlayıp 49’a kadar gelebildim. Ana hikaye sanırım 6 act sürüyor. Ben Act 5’in ortalarında bıraktım. Oyunun finali de çok övülüyor, etkileyici olduğu söyleniyor ama gerçekten daha fazla oynamak içimden gelmedi. Belki de sorun büyücü olmamdır, yakın dövüş barındıran bir karakter daha eğlenceli olabilidi, her halükarda bu döngüye ne kadar devam ederdim bilmiyorum. Diablo IV yüzünden Legend of Zelda: Tears of the Kingdom’ı yarım bırakmıştım, sonra Final Fantasy XVI yüzünden de Diablo IV’ü yarım bıraktım. Gerçekten yarım bırakmak gibi bir huyum yoktur. Ama kendimi Diablo bitirmek için zorlarken Final Fantasy biraz ilaç gibi geldi. Hem Legend of Zelda hem de Diablo IV derken klasik omuz kamerasında olan aksiyon oyunlarını özledim. Ondan Final Fantasy’e koşmuş olabilirim. Final Fantasy bitince Zelda’ya dönmeyi düşünüyorum, Diablo’ya gelirsek…

Diablo hayranları, Diablo Immortal’a göre oyunda çok fazla içerik eksik olduğunu söylüyor. Zamanla sezonlar ilerledikçe bu içeriklerin oyuna geleceği aşikar. Bunlarla birlikte oyuna tekrar şans verip oynayabilirim. Eğer hala alıp oynamadıysanız bence acele etmenize pek gerek yok. İndirim bekleyebilirsiniz, hatta Microsoft satın alımı tamamladığında umarım ilerde Game Pass‘e gelir de bir deneyip çıkma fırsatı yakalarsınız. Sonraki yazıda görüşmek üzere!

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.