Gerek pandemi gerek Hollywood’un çoğunlukla ölü yapımlar çıkartmasından dolayı güzel ve kaliteli film bulmak bir hayli zorlaştı. Sizler için finali pişman etmeyecek filmler listeledik.

The Gentlemen
Ormanda tek bir kural vardır. Aslan acıkırsa yer.
Londra’da uyuşturucu satıcılığı yapan Mickey Pearson (Matthew McConaughey), artık emekli olmak istiyordur. Ancak bu ortamdan çıkabilmesi için de öncelikle yüklü miktarda nakite ihtiyacı vardır. Tabii bu sandığı kadar olmayacaktır. Kendisini komploların, entrikaların, rüşvetlerin ve şantajların ortasında bulacaktır. Kadroda ise birbirinden başarılı oyuncular yer alıyor. Charlie Hunham, Colin Farell, Hugh Grant ve Henry Golding. Guy Ritchie kendine has senaryo anlatımıyla seyirciyi tam dikkat ekrana bağlamayı başarıyor. İzlerken ilk dakikasından son dakikasına kadar asla pişman olmayacaksınız. Aksiyon ve müzik kullanımı oldukça iyi.

The Count Of Monte Cristo
Alexander Dumas‘ın en ünlü romanı olan The Count Of Monte Cristo‘dan uyarlamadır. Kitap bir hayli uzun olmasına rağmen başarılı bir uyarlama demek yanlış olmaz. Edmond Dantes (Jim Caviezel) dürüst ve çalışkan bir denizcidir. Güzel ve mutlu bir hayat yaşamaktadır. Tüm planlarını güzel Mercedes‘le (Dagmara Dominczyk) evlenmek üzere kurmuştur. Fakat Mercedes’le ilgili hayaller kuran bir kişi daha vardır, Edmond’un en yakın arkadaşı Fernand (Guy Pearce). Fernand yüzünden Edmond, 13 yıl boyunca hayatını bir hapishanede geçirir. Geçen süre boyunca gizliden gizliye mahkumun biriyle yakınlık kurar ve ondan eğitim alır. Ardından zamanı geldiğinde hapishaneden kaçar. Herkesin hayatını değiştirecek intikamını planlar ve gerçekleştirmek için işe koyulur. Belirtmek istediğim başka bir şey ise birçok kişinin hayranı olduğu Ezel dizisi de bu kitaptan esinlenerek yazılmıştır.

Riders Of Justice
Askeri bir adam olan Markus’un (Mads Mikkelsen) karısı trajik bir tren kazasında ölür. Vefatının ardından kızının evine gitmek zorunda kalır. Kendi içlerinde acılarını yaşarken bir gün kapıları çalar. İstatikçi olduğunu iddia eden biri karısının şans eseri değil de planlı bir suikasta kurban gittiğini söyler. İlk başta inanmasalar da daha sonra kanıtlar sayesinde suikastın gerçek olduğuna inanmaya başlarlar. Kendilerince amatör bir ekip kurarlar ve bunu planlayan çeteye savaş açarlar. Tamamiyle aksiyon/intikam filmi demek yanlış olur. Mads sayesinde yeterince aksiyon yaşatsa bile tüm karakterler seyirciye birden çok duyguyu yaşatmayı da başarıyor.

The Body (El Cuerpo)
Bir zamanlar iş kadını olan Mayka’nın cesedi gizemli bir şekilde morgdan kaybolur. Hayatta her şeyi düzenli ve planlı olan bu kadının ölümünün arkasındaki sır perdesi henüz aralanamamışken, bir de cesedinin ortadan kaybolması olayı daha da karmaşık hale getirir. Dava ile ilgilenmesi için dedektif Jaime Pena görevlendirilir. Fakat olayın o kadar çok karanlık noktası vardır ki davaya dahil olan hiç kimse aslında göründüğü kişi değildir. İspanyol sineması olduğu için tanıdık isim görmek biraz zor ama bu sizi yoldan döndürmesin. Gizemini sonuna kadar korumayı başaran bir yapım. Filmi çevrenize önerip olumlu dönüşler alacaksınız.

Invisible Guest (Contratiempo)
Varlıklı bir iş adamı olan Adrián Doria, otel odasında yanında fotoğrafçı sevgilisi Laura Vidal’ın cesedi dururken polis tarafından tutuklanır. Kendisine güvenilir bir savunma mekanizması oluşturmak için kendi avukatı Felix Leiva tarafından tavsiye edilen ve tanık hazırlama ile adli bildirimlerde uzman deneyimli bir avukat olan Virginia Goodman ile tanışır. Adrian, Virginia’yla cinayet ve sevgilisi Laura ile ilişkisi hakkında konuşur. Her ikisi de Daniel Garrido adında bir adamın öldüğü araba kazasında yer almıştır. Aynı zamanda avukatı Felix, olayların seyrini değiştirebilecek bir delil araştırmaktadır. Virginia ve Adrian, vaka hakkında konuşmalarını sürdürürler ama Adrian’ın ifadesinden ikna olmayan Virginia onu hikayesinin karanlık noktalarını açığa çıkarması için zorlar. Bulmacada gerçek ve yalan kolayca yer değiştirecektir. Contratiempo, İspanyol sinemasının başarısını bir kere daha kanıtlıyor. Bir önceki önerdiğim film gibi bu da gizemini sonuna kadar korumayı başarıyor.

The Others
Kocasını savaşta kaybetmiş olan Grace (Nicole Kidman), güneş ışığına hassasiyeti olan iki çocuğuyla birlikte, büyük bir konakta yaşamaktadır. Perdelerin hep sımsıkı kapalı tutulduğu eve, üç kişi uğrar: ihtiyar bir kadın, adam ve dilsiz genç kız. Evi çekip çevirecek yardımcılar aramakta olan Grace, bu kişilere iş verir. Öte yandan Grace’in kızı Anne, Victor adlı bir çocuğun kendileriyle birlikte evde yaşadığına inanmaktadır. Evin çevresini kaplayan yoğun sis yüzünden kasabayla irtibatları kesildiği sırada Grace, kızının anlattığı hikayelerin doğru olabileceği yolunda kanıtlarla karşılaşır. İşte bu noktada, eve yardımcı olarak aldığı insanlardan da şüphelenmeye başlar. Gizem türünün underrated yapımlarından biridir.

The Handmaiden
1930’lu yıllarda Kore, Japon işgali dönemindedir. Genç mirasçı Kim Min-hee, otoriter amcası olan Cho Jin Woong ile yaşamaktadır. Kendilerinin büyük bir kırsal arazide evleri vardır. Tabii bu mirasa göz dikmiş Ha Jung-woo kendi aklınca mirası ele geçirmek plan hazırlar. Eve sızmak için öncelikle hizmetçi tutar. Ancak bu hizmetçinin bir sırrı vardır: Japon kont gibi davranan bir dolandırıcının, varisi onunla kaçması için baştan çıkarmasına, servetini çalmasına ve onu bir tımarhaneye kilitlemesine yardım etmesi için işe aldığı bir yankesicidir. Sarah Waters’ın romanı Fingersmith’in modern bir uyarlamasıdır. Süresi biraz uzun gelebilir ama finale kadar size o süreyi unutturacak. Güney Kore sinemasının bir başka başyapıt filmlerinden ama aile ile izlenecek türden değil.
Eğer sizin de önermek istediğiniz filmler varsa gönderi altına paylaşmayı unutmayın.