Uzun zaman önce çok uzak bir galakside yaşanan maceralar, yıllar sonra hayranların kalbine tekrar dokunan bir hikayeyle ortaya çıktı.
İlk sezonu başarıyla geride bırakan Mandalorian, pandemiye söz geçiren sayılı içeriklerden olarak ikinci sezonuyla seyircinin karşısına çıkmayı başardı. Böylelikle ilk sezonun başarısını da geride bırakmış oldu.
Spoilersız Genel Bakış
The Mandalorian ilk sezonu izlediyseniz izleyiciye verdiği ana temayı ve bölümlerin genel işleyişini az çok anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Başrolümüzün hayatını sürdürebilmesi için işe ve bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgileri başı belada olan birini kurtararak öğrenir. Space-Western temalı bu macerayı, farklı bir gezegende, eşsiz game engine teknolojisiyle tadarız. Bölüm, gözümüzü alamadığımız bir aksiyon ile süslenir ve sona erer. Ana hikaye üzerinden devam etmediği sürece dizinin genel işleyişi böyledir.
İlk sezonda ana hikayeye az yer verilmesi dolayısıyla şikayet eden izleyiciler olmuştu. Fakat eleştirilere bakıldığında Lucasfilm ekibinin yeni sezonda izleyicileri doyuracak kadar ana hikayeye yer verdiğini görebiliyoruz.
Başrol Mandalorian ve sevimli yoldaşı Baby Yoda’nın maceralarının yanı sıra, yeni sezon izleyiciye ikilinin arasındaki bağın nasıl geliştiğini de sindirerek anlatıyor. Diziyi çekici kılan en büyük etken de ikilinin arasındaki bu bağın gelişimini izlemek oluyor. Böylelikle, katıldığımız her macerada bizler de en az kahramanlarımız kadar heyecanlanıyoruz.
İkinci sezonun ilkinin üstüne katarak ilerlemesi ve senaryonun da gelişmesiyle; Star Wars fanlarını heyecanlandıracak pek çok olay gerçekleşti. Eğer hala bu sezonu izlememişseniz ve herhangi bir spoiler yememişseniz şanslısınız demektir. Bu şansın bozulmaması ve izlediğinizde keyif almanız için, spoilerlı olacak yazının devamını atlamanızı tavsiye ederim.
Not: Buradan sonrası spoiler içerir!!!
Yeniden Merhaba Star Wars (SPOILER)
Herhangi bir popüler kültür öğesinin hayranıysanız, sizi o evrene hayran eden unsurları hayatınız boyunca olduğu gibi hatırlamak isteyebilirsiniz. Star Wars evreni de milyonlar için bu değeri taşıyor. Bu nedenle bir hayran olarak, evreni neden sevdiğinizi size her bölümde hatırlatan, anılara boğan ve çocukluğunuza gönderen her içeriğe çift elle sarılıyorsunuz.
The Mandalorian benim için olduğu gibi eminim ki yüzlerce kişi için de bu içeriklerden birisi oldu. Senaryo, gezegenler ve hasret kaldığımız yaratıklar; dizi boyunca tek bir şey düşünmemi sağladı: “Merhaba Star Wars… Uzun zaman oldu.”

Shown: Star Wars opening engagement at Mann’s Chinese Theatre, Hollywood, California
Old Republic Esintileri Ve Dave Filoni Dokunuşları
Star Wars’un en çok merak edilen sorusu, Old Republic konulu bir içeriğin, günün birinde Canon evreninde yer alıp almayacağı olabilir. Dave Filoni bu soruları duymuş olmalı ki Mandalorian’da cevap niteliğinde referanslarda bulunuyor.
Harika bir ilk bölüm başlangıcı ile 1 yılın sonunda diziye tekrar kavuşuyoruz. İkinci sezonun ilk bölümü, normal bir izleyici için çok önemli olmayan ama hayranlar için ilgi çeken göndermeleriyle sezona giriş yapıyor.
KOTOR serisini oynadıysanız, Tusken’lar ile Krayt Dragon avladığımız; Tatooine çölünde eşsiz Star Wars orkestrası dinlediğimiz bölümün izleyici olarak nasıl bir haz verdiğini tahmin etmişsinizdir.
KOTOR 1’de aynı görevi yaptıktan sonra Lucasfilm efektleriyle ekranlarda yeniden şahit olmak, uzun zamandır uyuyan Star Wars hayranlığını tekrar ortaya çıkardı.
Bunun yanında Darth Bane kitaplarından ve SWTOR oyunundan bildiğimiz Tython gezegenini duymak; yine KOTOR serisinden tanıdığımız HK-47 suikast droid’iyle aynı modelde bir droid olan HK-87’nin adının geçmesi de Legends hayranları için çok sevindirici işaretler oldu.
Tanıdık Yüzler
İlk bölümden sonra 2. bölüm ile içimizi ısıtan yan bir hikaye izlemek, The Mandalorian için bir rutin haline geldi. Ara bölümler kimilerine her ne kadar “Haydi konuya gelin.” dedirtse de, benim için hep Western temalı evrenin tadını çıkardığım bölümler olarak yerini korumaktadır.
Sonraki bölümleriyle sansasyon yaratan The Mandalorian, sevdiğimiz animasyonların karakterlerini live-action halleriyle ekrana taşıdı. Umarım spoiler uyarısını fark etmişsinizdir, çünkü birazdan bahsedeceklerime bir yazıda değil, izlerken şahit olmayı dileyeceksiniz.
3. bölümde Din Djarin’in yardımına gelen Bo-Katan ve ekibinin inanılmaz girişi, adeta bölümün seyrini değiştirdi. Darksaber’ın peşinde olan ekibin maceraları, animasyonların aksiyonunu ne kadar özlediğimizi bizlere tekrar hatırlattı. Ayrıca, karakteri canlandıran Katee Sackhoff’un da role çok yakıştığını söylemeden geçemeyiz.
Clone Wars’u izlemiş veya duymuşsanız, Ahsoka Tano’nun ne kadar sevilen bir karakter olduğundan haberdarsınızdır.
Jedi’ların her zaman haklı olmadıklarını bize gösteren Ahsoka; Anakin ile kurdukları harika bağlarıyla animasyon dışında da görülmesi istenen bir karakter olmuştu. Dave Filoni’nin (Lucas ile beraber) yarattığı bu karakterin tekrar karşımıza çıkması, izleyicide büyük heyecana yol açtı.
Karakteri izlemeye doyamasak da, gelecekte dizisinin çıkacağını duymak sevindirici. Rosario Dawson’ın Ahsoka Tano’sunu, Grand Admiral Thrawn’ı araken izlemek için sabırsızlıkla bekliyoruz.
İhtiyacımız Olan Tek Ödül Avcısı
“Ahsoka’dan sonra daha ne olabilir ki?” diye düşündüyseniz yalnız değilsiniz. Sonuç olarak kimse Sarlacc Pit’den kaçan bir ödül avcısının, eski kostümünün peşine düşeceğini düşünemezdi.
Evrenin en sevilen karakterlerinden Boba Fett, bir kez daha ekranlarda yerini aldı. Slave I adlı gemisiyle seismic charge keyfini bizlere tekrar yaşatarak, Star Wars’un ikonik anlarını hayranların seyrine sundu. Boba Fett’i kostümün içinde savaşırken görmek eminim ki pek çoğumuz için unutulmaz anlara girmiştir bile.
The Rescue
Heyecanlı geçen bir sezonun ardından, Baby Yoda’nın Moff Gideon tarafından kaçırılması dizinin en etkileyici kısımlarındandı. Meditasyonla Jedi’lara seslendiğini gördüğümüz Grogu, acımasız Dark Trooper ekibi tarafından kaçırılmasıyla gözden kayboldu. Bunun üzerine Mandalorian, Baby Yoda’yı geri almak üzere Cara Dune, Bo-Katan ve ekibiyle yola çıktı.
İlerleyen dakikalarda Darksaber’ın haklarına sahip olan Mandalorian, Moff Gideon’u ele geçirdi. Fakat gözlerinden kaçırdıkları bir detay da peşlerindeki Dark Trooper ordusu oldu.
Ludwig Göransson’ın harika müzikleri aksiyonu şekillendirirken; Dark Trooper’lar karşısında çaresiz kalan ekibimiz, geminin sinyaline bir X-Wing’in takıldığını fark eder. Elbette öylesine bir X-Wing değil. Dikkatli bakarsanız R2D2 ‘nun üzerinde durduğu bir X-Wing olduğunu fark edebilirsiniz.
Grogu’nun çağrısına gelebilecek fazla Jedi kalmadığı bilindiğinden, kimlerin yardıma gelebileceği üzerine tahminler yapılmıştı. Jedi: Fallen Order evreninden Cal Kestis veya Rebels animasyonlarından Ezra Bridger da bu tahminler arasındaydı.
Ama gelen kişi, gerçekleşeceğine inanamadığımız bir isim oldu…
1983 yılından beri görmediğimiz Luke Skywalker, yıllar sonra tekrar yardıma gelir.
Müzik yükselir.
Grogu gelen kişiyi heyecanla siyah-beyaz monitörden izler.
Tabii görüntü siyah-beyazken kılıcın rengi görülmediğinden hala tahmin edilen kişinin olup olmadığı kesin değildir. Taa ki elini görene kadar…
Babasının Rogue One sahnesini bizlere yaşatan Jedi Knight Luke Skywalker, Grogu’yu kurtarmaya gelmiştir.
Benim için film tarihinin en etkileyici müziklerinden birisi olan Binary Sunset’in de arka planda çalmasıyla, Ekibimiz evrende kalan en güçlü Jedi ile karşı karşıya gelir. Tüm bu olanları henüz sindirememişken; dizinin başlarında maskesini çıkarmaktansa ölmeyi kabul eden Mandalorian, Grogu’nun onu ilk ve belki de son kez görebilmesi için maskesini çıkarır.
Babası gibi gördüğü Din Djarin’den ayrılmakta güçlük çeken Grogu’ya yardımcı olmak için R2D2 gelir ve üçlünün gidişiyle sezona veda ederiz.
Duygusal olarak seyirciyi heyecanlandıran bu bölümün bir de tatmin edici bir intikam finali var. Boba Fett’in, Jabba’nın sarayındaki herkesi öldürerek tahta oturması, The Book Of Boba Fett adlı serinin de habercisi oldu.
Aradığımız Değil, Özlediğimiz Evren
Köklü hikayeler ve karakterlere sahip birçok evren günümüzde dizisiyle veya filmiyle karşımıza çıkmaya devam ediyor. İçerisinde bulunmaktan keyif aldığımız bu evrenlerin günümüz teknolojisi ve imkanlarıyla önümüze sunulması mutluluk verici. Fakat, son filmlerinden sonra oluşan önyargının da sonuna kadar haklı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
The Mandalorian çıktıktan sonra sık duyduğum sözlerden birisi de: “Star Wars’u neden sevdiğimi hatırladım.” oldu. Bu cümle her ne kadar sevindiriciyse, hayranların bir dönem umudunu kaybetmiş olması da bir o kadar üzücü.
77’de çocukken izlediği ilk filmi şu an kendi çocuklarıyla seyreden, yeni başlamış olan veya başlayacak olan her Star Wars hayranı için The Mandalorian; bizlere aradığımız evreni değil, özlediğimiz evreni geri getirdi.
Teşekkürler Jon Favreau. Teşekkürler Dave Filoni. Ve tabii ki, Teşekkürler George Lucas…