Kitap listelerim o kadar uzunken Dune gibi bir seriyi araya sokmaya hiç niyetim yoktu. Çok sevdiğim yönetmen Villeneuve’ün Dune filmi yapması ne kadar heyecanlandırsa da hala dayanıyordum. Ta ki o muhteşem fragmana kadar.
Fragmanın gazıyla çevremdekiler de oku artık deyince elbette ki başladım ve ilk kitabı şimdi bitirdim. Dune’u mutlaka okumalısınız demek için geç kaldığımı biliyorum ancak oralarda hala üşenen veya okumamış olan birileri varsa mutlaka okumalısınız. Bilimkurgu türünü veya kitap okumayı sevip sevmemeniz önemli değil. Okumaya başladığınızdan itibaren öyle bir sizi alıp götürecek ki başından asla kalkamayacaksınız.
Bir şeye neden iyi deriz?
Bir şeylere eleştirel bakmaya başladığımda benim için en önemli olan hem tutarlı, hem karmaşık ve hem de sanatsal olmasıydı. İnsanın kişiliğine bir şeyler katan, hayatına dokunan eserler olmasıydı. Daha sonralarda ise yönetmenlerin tutumlarına baktığımda senaryo bütünlüğü veya karmaşıklığı yerine akıcılığı ve görselliği seçtiklerini gördüm. Hem insanların seyir zevkini arttırıyor hem de film bittiğinde o sahne akıllarında kalıp mutlu oluyorlar. Bu yüzden de bir şeyin sürükleyici ve akıcı olmasına daha çok dikkat etmeye başladım. Önemli olan bir şeyin çok kaliteli olması değil, önemli olan o şeyi tüketirken ne kadar zevk aldığımız. Peki Dune ne yapıyor? İşte Dune bu bahsettiğim iki taraftan da bakmayı başarıyor. Hem de mükemmel bir uyum içinde başarıyor. Hem en lezzetli tatlıları koyarken, hem de en yararlı sebzeleri koyup size harika bir akşam menüsü çıkarıyor. The Last of Us Part II’de sebzenin dozu çok fazla geldiğinden eleştirmiştim, Dune’da ne tatlı fazla, ne sebze fazla. Tam olması gerektiği gibi her şey.
Tatlı ve Sebze
Dune, daha başlar başlamaz bir kahraman hikayesinin altyapısını kurmaya hazırlanıyor. Temellerini sağlam atarak sizi büyük bir nehre fırlatıyor ve kendinizi nehrin akıntısına kaptırıp gidiyorsunuz. Ne kadar kaçmaya çalışsanız da nehirle birlikte akmaya devam ediyorsunuz. Ama sadece bu kadar değil. Dune sadece basit bir kahraman hikayesi anlatmıyor; politikayı, ekonomiyi, dini ve daha birçok şeyi farklı boyutlardan ele alıyor. Yeni Dune filminin yönetmeni Denis Villeneuve’ün de dediği gibi:
“Bu dünya çok karmaşık. Gücünü detaylardan alan bir dünya. Politikayı, dini, ekolojiyi, ruhaniliği birçok karakterle ele alan bir kitap.”
İşte tatlı dediğim şey kahraman yolculuğunu anlatması, sebze dediğim şey ise politika ve din gibi konulara farklı açılardan bakıp çok güzel işlemesi. Kitaptan en sevdiğim örneklerden birini vermek istiyorum. Ana karakterimiz Dük’ün oğlu Paul Atreides ve Suikastçılar Ustası yaşlı mentat Thufir Hawat arasındaki bir konuşmada şöyle bir cümle geçiyor:
“Bir hükümdarın zorlamayı değil, ikna etmeyi öğrenmesi gerektiğini söyledi. En nitelikli insanları etrafında toplamak için en güzel kahve ocağını açması gerektiğini söyledi.”
Bu cümleyi direkt kitabın içinde bırakmak haksızlık olur. Günümüzün ofis yönetimine direkt uyarlanabileceği çok bariz bir şekilde ortada. Yarın bir gün yönetici olursanız gerçekten alabileceğimiz altın tavsiyelerden bir tanesi bu olur. Bir proje liderine de uyarlanabilir, bir ülke yönetiminde de kalabilir. Bu sadece kitabın içindeki minicik bir örnek. Büyük bir çöldeki minicik bir kum tanesi. Bunun gibi bir sürü konuda eleştirel bakarken neyin nasıl olursa daha iyi olabileceğini düşünmeye itmesi onu ekstra harika bir eser yapıyor.
Bu kadar övdün de konusu ne ki?
Dune, çöl gezegeni olan Arrakis gezegenini anlatıyor. Çöl gezegeninde baharat adı verilen uyuşturucu bir madde var, Bu madde sadece Arrakis gezegeninde mevcut. Baharat hem parasal açıdan çok değerli hem de güç açısından çok değerli. Kitabın arka kapağında da yazıyor, baharat aynı zamanda geleceği görme gücü de sağlıyor. Daha fazla detay veremem ama baharat’ın asıl değerini kitabı okudukça anlayacaksınız. Tüm evrenin gözü bu Arrakis gezegenindeyken de Arrakis’in yönetimi Atreides Hanedanı’na bırakılıyor. Kitabımızın ana karakteri de Atreides Hanedanı’n genç varisi Paul Atreides. Ne yazık ki daha fazla bilgi veremiyorum. Gizemini iyi koruyan bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Paul her şeyi sorgulayarak ilerlerken, siz de Arrakis ve Dune evreni hakkında bir şeyler öğreneceksiniz. Game of Thrones kalitesinde entrikalara tanık olup heyecandan daha da hızlanacaksınız…
Dune’un ilk kitabı tam bir başyapıt. Bundan 10 yıl sonrasında da en sevdiğim ilk 3 kitap arasından biri olacağına ve en sevdiğim bilimkurgu eseri olacağına adım gibi eminim. Hayat ne gösterir bilinmez ama bu kadar yüksek seviyeye çıkılmak bir hayli zor. Frank Herbert, 1965 yılında muhteşem hayal gücüyle birlikte muhteşem gözlem yeteneğiyle hayatın gerçeklerini gözler önüne seriyor. Bence bir bilimkurgu klasiği olan Dune’a mutlaka göz atmalısınız. Serinin geri kalanında da devam etmeyi düşünüyorum, gelecek kitaplarda görüşmek üzere!