Virüs, yavaşlamaksızın yayılmayı sürdürürken 2011 yapımı Contagion bir anda su yüzüne çıkan filmlerden biri oldu. Filmin öne çıkan yönü ise, gündemimizi çalkalayan Covid-19 salgınına çok yakın bir ortaya çıkış hikayesini anlatıyor olması. Bu durum beni de filmi izlemeye yönlendiren etken oldu ve en çok kiralanan filmler arasında yükselişe geçen bu filmi ben de oturup izlemeye karar verdim.
Sinematik anlamda pek başarılı bulmamış olsam da film günümüze kırık bir cam parçasıyla ayna tutar nitelikte. Bu aynada, sadece hastalığın ortaya çıkışını değil, insanlığın buna psikolojik, politik ve etik tepkisinin de yansımasını görebiliyorsunuz. Ve aynaları garip yapan şey, kendinizi bedeninizden habersiz bir şekilde, tamamen farklı bir yerde ve boyutta görebiliyor olmanızdır. Contagion’ı ilginç yapan da tam olarak bu, şu an gerçekleşmekte olan bir olayı tamamen farklı bir boyutta ve zamanda tamamen aynı şekilde görebiliyorsunuz.
Yıllardır kendine tehdit olarak gördüğü her şeye saldıran, savaşlar çıkartıp şehirler bombalayan insanoğlu, bu gözle göremediği düşmana gökyüzünden dökülen yıldızlar gibi bombalarını yağdıramıyor veya bir itfaiyecinin hortumu gibi kullandığı silahlarından mermi fışkırtamıyor. İşte insanı en çok korkutan şey de bu.
Bu gözle görülemeyen düşmanın filmdeki doğum yeri de aynı; Çin ve bu hastalığı tetikleyen kaynak da yarasalar. Sırf bu benzerlik bile 2011 yılında oldukça radar dışı kalıp pek bir gişe başarısı elde edemeyen Contagion’ın yeniden doğma fırsatı yakalaması için yeterli bir sebeptir diye düşünüyorum. MEV-1 isimli salgın, tıpkı günümüzde yaşandığı gibi temas ve hava yoluyla geçen oldukça yayılım eğilimli, bulaşıcı bir hastalık, insanların bağışıklıklarını tehdit ediyor.
Ne yazık ki bir salgın oldukça sinsi bir tehdittir ve insanlar için geçen her dakika vakit kaybıdır. MEV-11 salgını gittikçe güçlenmekte ve pençelerini daha fazla insana geçirmektedir. Hastalıktan daha da tehlikeli olan bir diğer şeyse elbette paniktir. Panik de tıpkı bir salgın hastalık gibi bulaşıcıdır, yayılır, büyür, genişler. Paniğin doğurduğu sonuçlar da bir hastalığın ortaya çıkartabileceğinden daha az tehlikeli değildir. Kaos, izdiham, yağma…
Başta da belirttiğim gibi, film bütünsellik anlamında pek başarılı olmayan, bölük pörçük hissettiren, film olarak pek memnun kalmadığım bir yapımdı. Yine de gündemimizi sürekli olarak meşgul eden ve bir kabusu andıran tüm bu olayları farklı bir aynadan izlemek oldukça ilginç bir deneyimdi. Ayrıca virüsün yayılma hızı, nasıl bulaştığı, neler yapmamız veya yapmamamız gerektiği konusunda da yeni bir farkındalık oluşturma potansiyeli taşıyor. Tüm bunları ise Kate Winslet, Jude Law, Gwyneth Paltrow, Matt Damon gibi ünlü isimlerle dolup taşan bir filmde izlemek ise tuzu biberi oluyor.