Öncelikle ilk oyunu ne yazık ki oynamadım, ancak Nier Automata’yı taze bitiren biri olarak duygularımı kelimelere dökmek o kadar zor ki. Kalbimin hala buruk olduğunu ve yediğim sert darbeleri hala sindiremediğimi belirtmeliyim. 3 yıldır fiyatı yüzünden ertelediğim bir oyunun böyle harikulade bir oyun çıkmasını hiç beklemiyordum. Cici kıyafetli robot kızların oradan buraya hopladığı, aksiyonu kuvvetli bir oyundan ibaret gibi duruyordu NieR. Tabii ki de daha önceden diğer insanların yaptığı yorumları görüp şaşırmıştım ama övdükleri şeylerinin birkaç diyalog veya sinematikten ibaret olduğunu düşünmüştüm. Oysa beni bir sürpriz bekliyormuş. Oynanışı gayet eğlenceli yapmayı başarıp aynı zamanda bu kadar derin ve güzel bir hikayeyi, büyüleyici bir anlatım ile sunmayı başarmaları beni cidden çok şaşırttı. Platinum Games’i çok takdir ettim. Neyse biz yazımıza geri dönelim. Oyunun finalinden dolayı olan kalbimin burukluğunu gizlemeye çalışarak sizleri Nier Automata’da minik bir yolculuğa davet ediyorum.
“Yaşayan her şey bitecek şekilde tasarlanmıştır. Sonsuz bir kapana kısıldık, hiç bitmeyen bir yaşam ve ölüm sarmalında. Bu bir lanet mi? Yoksa bir çeşit ceza mı? Sık sık, bizi bu gizemle kutsayan Tanrı’yı düşünürüm ve onu öldürme şansımızın olup olmadığını merak ediyorum.”
Nier: Automata, insanı düşündürten cümleleri ile sık sık şaşırtıp, oyuncuya sert darbeler atmaktan asla sakınmıyor. Kendinizi koruyamadan hüzünlü bir şekilde acılarınızla boğuluyorsunuz.

Soldaki erkek android 9S, ortadaki kız 2B ve sağ arka tarafta zıplayan ise A2. Tıpkı GTA V’deki gibi bu oyunda da 3 ana karakterimiz var. Fakat GTA V’den farklı olarak bu oyunu baştan sona toplam 3 kere bitirmeniz gerekiyor. Çünkü gerçek sona ancak böyle ulaşabiliyoruz. Her ana karakterin kendi perspektifinden hikayeyi öğreniyoruz ve buna göre bir sonuca varıyoruz.
9S ve 2B adlı androidler YoRHa adına çalışıyor. YoRHa, insanlığın zaferi için kurulmuş bir örgüt. Makineler tarafından ele geçirilmiş gezegeni insanlık adına YoRHa, düşmanlardan geri almak istiyor. YoRHa’nın üssü ise Ay’da kurulu. İnsanoğlunun son umudunu onlar taşıyor.
Karakterlere bir göz atalım. 2B, duygularını gizleyen ve görevine odaklanan bir karakter. Fazlasıyla sessiz kalıp durumu analiz etmeye çalışıyor. 9S ise bunun tam tersi bir karakter. Duygularını dışarıya saçıyor, konuşkan ve sorgulayan biri. Bu bitirim ikili birbirlerini bir elmanın iki yarısı gibi tamamlıyor. Birbirlerini tanıdıkça da yakınlaşıyorlar. 2B, elbette ki soğuk davranıyor ancak zamanla 9S’e değer verdiğini görmek içinizi ısıtacak.
2B, dövüşler için tasarlanmış bir android. 9S ise diğer androidlere destek vermek için tasarlanmış. Hack yetenekleri gelişmiş ve işlevselliğine işlevsellik katmış. Bitirim ikiliyi bırakıp, gelelim isyankar androidimize…
-
A2
A2, YoRHa’ya ihanet etmiş kaçak bir android. 2B ve 9S olarak bizim için büyük bir tehlikedir. Çünkü savaş becerileri aşırı gelişmiş ve birçok makineyi, androidi yok etmiştir. Spoiler olmaması adına daha fazla bilgi vermiyorum.
NieR: Automata, oynanış olarak bir hayli çeşitli dinamiklere ev sahipliği yapıyor. Zaman zaman iki boyutlu bir platform oyununa dönüşürken, zaman zaman da karakteri yukarıdan izlediğimiz bir bullet hell oyununa dönüşüyor. Bu sahip olduğu dinamikler sayesinde oyunun temposu gitgide yükseliyor ve sıkıcı olmaktan uzaklaşıyor, olabildiğince tekrardan uzak ve yeni şeyler görmemize imkan tanıyor.
-
9S ile hack mekaniği
NieR’de hack’i keyifli bir sisteme oturtmuşlar. 9S ile hemen hemen bütün makineleri ve androidleri hackleyebiliyorsunuz. Peki önünüzdeki engel ne? Yukarıdaki gördüğünüz gibi bir mini oyuna giriyorsunuz ve ortadaki gri boncuğu yok edene kadar ölmemeniz gerekiyor. Yalnız o kadar çok fazla bölüm var ki, oyun ilerledikçe çeşit çeşit hack bölümlerini görüyorsunuz ve bu bölümlerin çeşitliliğine hayret ediyorsunuz. Bu bölümlerin içlerinde hoş puzzle’lar olduğunu söylemeliyim. Tabii ki burada da bir ancak demek gerekiyor. Çünkü Nier’de gereksiz yere aşırı fazla hack yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu mini oyunlarını bize diretmek ne kadar doğru bilmiyorum. Ben oynarken gayet eğlendim de sonlara doğru biraz fazla gelmeye başladı, bir başkası olsa belki de benden daha erken sıkılırdı.
NieR: Automata’nın dövüş sistemine bayıldım. En az Devil May Cry 5 kadar tatmin edici buldum. Teneke robotlar olarak adlandırdığım(oyundaki adları ile makineler) düşmanları kesmek açıkçası uzaktan bakınca pek eğlenceli durmuyordu. Kılıçla içi boş demire vurmak ne kadar eğlenceli olabilir ki diyordum. Fakat oynamaya başlar başlamaz yanıldığımı anladım. Karakterlerimiz, dövüşürken büyüleyici bir şekilde aşırı estetik hareketler yapıyordu. Oradan oraya zıplayıp kombolar yapıyor, düşmanlarını patlatıyordu. Bu arada counter attack sistemi; evet, bu oyunda yok ancak en az onlar kadar tatmin edici bir dodge(kaçınma) mekaniği var.
Dodge tuşuna bastığınız anda eğer bir saldırı altındaysanız, o saldırıdan kaçınabilecek bir animasyon devreye giriyor. Özellikle arka arkaya dodge atarak düşmanların arasında dolaştığınızda bir balerin edasıyla dans etmeye başlıyorsunuz. Bunu cidden deneyimlemeniz gerekiyor. Marvel’s Spider-man ve Batman Arkham kadar keyiflendirici bir oynanışı var diyebilirim. Geçelim NieR’in geçtiği evrene…
Gri tonlarından hep nefret ederim. İç karartıcı ve boğucu gelir. Belki de kapalı havalardan ondan hoşlanmıyorum. Bilmiyorum. Bu boğucu atmosfer yerine rengarenk dünyaları tercih ederim. Özellikle GTA IV ve Watch Dogs oynarken fazlasıyla acı çektiğimi söyleyebilirim. İki oyunu da çok seviyorum, ancak dünyalarını da bir o kadar sevmiyorum. Soruyorum size, neden bu kadar kasvetlisiniz? Zaten Ubisoft’taki bir çalışan da bu konuyla ilgili bir açıklama yapmıştı. “Watch Dogs 2’yi renkli yapmamızın sebebi oyuncuları uzun süre oyunda tutabilmekti” demiş. Çünkü gri ve kasvetli olduğunda oyuncular 1-2 saat oynayıp mola veriyormuş, mola verdiklerinde de bazıları oyuna geri dönüyor, bazıları ise yarım bırakıyor. O yüzden oyunu gri yapmak riskli karar diyebiliriz. Şimdi Nier’e geri dönelim.
Nier Automata da gördüğünüz gibi GTA IV ve Watch Dogs’tan eksik bir yanı yok. Hatta onlardan daha da kasvetli desek yanlış olmaz. Her yerin beton yıkıntıları olduğu bomboş bir açık dünya sizi bekliyor. Ama durun, bu kötü bir şey değil! Death Stranding’deki gibi oyunun temasına uygun bir şekilde sizi yalnız hissettiriyor. Oyunu oynadıkça bu gri ve soluk dünyaya kendimi kaptırdığımı hissettim. Hatta bu dünyada kalmak istedim, bu dünyanın bağımlısı oldum. Oyundan çıktığımda bir an önce o kasvetli dünyaya geri dönüp neler olduğunu öğrenmeye devam etmek istedim. Burada karakterlerin ve hikayenin etkisi elbette çok büyük. Eğer onlar sayesinde bu durum pozitife dönüşmeseydi, bu gri ve boş olan açık dünya benim için anlamsız bir çile olacaktı.
Anlatmış olduğum bu gri evreni renklendiren yan karakterleri de unutmamak lazım. Onların kendi macerası, kendi ilginç kişilikleri var. Ormanda bebek bir makineyi kral ilan edip koruyan robotlar gibi, felsefeye meraklı barış yanlısı bir köy lideri olan Pascal gibi, gizli bir tarikat örgütü olan makineler gibi, acıklı hikayeleriyle sizi hüzünlendirecek ikizler olan Devola ve Popola gibi onlarca karakteri yıllarca unutamayacaksınız. Ayrıca makinelerin insanları taklit etmeye çalışması ilginç sahnelerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bebeğini uyutmaya çalışan bir makine görünce burada neler oluyor diyorsunuz? İki robotun “üremek için” anlamsızca birbirine pat küt diye çarptığını görünce gülümsemeye başlıyorsunuz.
NieR: Automata hakkında konuşup müziklerine değinmemek elbette ki olmaz. Nier:Automata’nın müziklerinin çoğu kalbimde yer edinmeyi başardı. Oyun bittikten sonra bile başka oyunlar oynarken ara ara Nier’in müziklerini duyar gibi oluyorum. Özellikle Amusement Park ve Memories of Dust favorilerimin arasında. Final Fantasy ve Witcher serilerinin müzikleriyle yarışacak kadar iyi müziklere sahip NieR: Automata. Peki böyle sürükleyici ve gizemli bir hikayeye bir de güzel müzikler eklerseniz ne olur? Atmosferi ve vurduğu darbelerinin gücünü bir hayli arttırır, öyle değil mi?
Heybetli bosslarıyla, kulaklarınızın pasını silecek müzikleriyle, ilginç evreniyle, kalbinizi burkacak kadar etkileyici hikayesiyle, duygulandıran yan karakterleriyle, eğlenceli aksiyonuyla NieR: Automata harika bir oyun olmuş. Kaçırsaydım kesinlikle pişman olurdum, sizlere tabii ki de tavsiye ediyorum. Sizi bilemem ama benim uzun süre etkisinden çıkamayacağım bir yapım oldu kendileri. Hatta en iyi 10 oyun listesi yapsaydım, o listeye kolaylıkla girerdi.
NieR: Automata, makinelerle neden savaşıyoruz diye görevlerini sorgulayan androidlerle başlangıç yapıyor. Daha sonra ise neden yaratıldık diye varoluşlarını sorgulayan androidler, sizleri hayretlere düşürecek cevaplar buluyor. Karakterlerin yolculuklarına tanık oldukça yere düşeceksiniz ve her ayağa kalkmaya çalıştığınızda bir yumruk daha yiyeceksiniz…
Glory to human race 🙂
BeğenBeğen